Tuesday 17 December 2013

Normal Sezonun Son Maçı ve Değerlendirmeler

Euroleague'de normal sezonun sonuna geldik. Çok iyi bir period geçirip takımın neyi yapıp neyi yapamayacağını hem Obradovic'in hem de bizlerin daha net tespit ettiği bir dönemi geride bıraktık. Bu dönemde maç sonuçları anlamında belki beklentilerin üzerinde bir derece yaptığımız söylenebilir. Sezon başlamadan önce hem Barcelona'nın hem CSKA'nın olduğu grupta son haftaya lider gelebileceğimiz en iyimser düşünenlerin bile aklında yoktu. Geçen haftaki Partizan maçını düşünmezsek bence yeni kurulmuş bir takım için çok büyük bir başarıydı bu ancak hiçbir şey ifade etmiyor maalesef. Obradovic'in de belirttiği gibi grubu lider bitermek psikolojik değerinin haricinde hiçbir avantaj sağlamıyor. Asıl iş top16 grubunda başlayacak. Son maç öncesinde gruplar hala tam olarak netleşmedi. Net olan tek şey top16'nin çok daha zor geçeceği.
Partizan maçında takım bu sezonki en anlaşılmaz mağlubiyeti yaşadı. Basketbol anlamında bizi yenebilmeleri için hiçbir gücü olmayan Partizan'a bir şekilde yenildik. Bir anlamı var mı , açıkcası yok. Sadece o karlı havada salonu dolduran taraftara biraz ayıp olduğunu düşünüyorum.
Bu haftada deplasmanda Nanterre ile karşılaşacağız. Partizan'a göre daha iyi bir takımlar ve top16 ya gidebilmek için bizi mutlaka yenmeleri gerekiyor. Hatta bu bile yetmiyor, Partizan'ın CSKA'ya kaybetmesi gerekiyor. Bu nedenle maçta çok agresif olacaklarını düşünebiliriz. Yine tekrar ediyorum bu maçın da hiçbir anlamı yok. Herşey top16 da belli olacak.
Biraz takımın durumuna bakalım isterseniz. Son haftalarda takımın bazı eksikleri iyice ortaya çıktı. Sezon başında aldığımız seri galibiyetler yerini bir çok mağlubiyete bıraktı ki bunların içinde önemli sayılacak Banvit ve GS yenilgileri de var. Bu eksikliklerin başında savunma konsantrasyonunu sayabiliriz. Bireysel olarak değil takım olarak olaya bakmak lazım. Bugüne kadar hücum performansı sayesinde savunma direnci artan bir takım izledik sahada. Ne zaman şutlarımız girmese savunma konsantrasyonumuz yerlere düştü. Tabi bireysel olarak da savunmaları ile değil hücum güçleri ile ön planda olan oyuncuların çokluğu da bunu destekliyor. Şu bir gerçek ki Obradovic 1 numara için Bo ve Kenan ile devam edecek. Bo bu sene bu konuda kendini çok geliştirdi. Eskiden sadece top çalmaya yönelik bir  savunma yapar, çalamadığı topun arkasından da potamızda sayıyı görürdük. Artık daha sağlam durup rakip üzerinde baskı kuruyor. Kenan ise bu konuda oldukça zayıf, çok çalışması gerekiyor. Oldukça fazla özellikleri var Kenan'ın ancak savunma tarafını hiç önemsememiş. Ayaklarının hızlanıp fiziksel olarak da güçlenmesi lazım. Ayaklarının yavaşlığı nedeniyle çok fazla ellerini kullanıyor ve haliyle faul alıyor. Melih de hep hücum gücüyle öne çıkmış bir oyuncu ve Obradovic tarafından savunmada yaptıkları nedeniyle devamlı fırçalanıyor. Emir ve Bojan ne kadar adam kovalıyor gözükseler de kanlarında savunma yapmak olmamış hiç. Gelişiyorlar, atlamamak kabul etmek lazım ama ön alan da bu kadar savunma konsantrasyonu düşük oyuncu olması takım savunmasını çok aşağı çekiyor. Uzunlarımızın da ikili oyun savunmasında çok kötü olması işleri iyice zorlaştırıyor. Tabi Obradovic'in çok adam değişmeli-kaymalı savunma sistemi de alışma sürecinde olduğu için ve oturması zaman alacağı için sıkıntı daha da büyüyor. Burada uzunların performansından da bahsetmek gerekiyor tabi ki. Bjelica-Kleiza-Zoric üçlüsü maalesef birebir savunmada çok da iyi değiller. Bunlara Vidmar'ı da ekleyip pick&roll savunmasını hiç yapamayan bir uzun kadrosundan bahsedebiliriz. Bu kadar uzun oyuncularımız olmasına rağmen rakibe hücum ribaundu vermekte de hiç de fena sayılmayız. Bütün bunlar bizi top16 da oldukça zorlayacaktır.
Halen sakatlıkları devam eden Oğuz-İlkan ikilisinin sezon başındaki planlamada Aralık ayı içinde dönmesi bekleniyordu. Ancak bu dönüşler Şubat ayını bulacak ki, o tarihten sonra takıma uyum sağlamaları ve fayda vermeleri fazla hayalcilik olur. Bu ikili nedeniyle uzun rotasyonuna başka ilave yapılmamıştı. Aslında düşünüldüğündü bu dört oyuncunun haricinde, İzzet de takım kadrosunda ve sağlıklı ama Obradovic onu kullanmıyor. Bir de bazen 4 numara pozisyonunda kullandığımız Emir var ki Obradovic onu da daha çok 2 numara oynatıp oyun kurma yeteneklerinden faydalanmak istiyor ki bu şekilde kullanılması takımın ihtiyaçları düşünüldüğünde daha doğru gibi duruyor. Sonuçta İzzet ve Emir uzun pozisyonunda kullanılmıyor. Top16 ya Vidmar,Zoric, Kleiza ve Bjelica dörtlüsü ile girecek gibi görünüyoruz. Bu dört oyuncu içinde kariyeri ve potansiyeli en büyük oyuncu ve sezon başındaki en flash transfer Kleiza idi. Açıkcası ismini ilk duyduğumda ben de çok heyecanlanmıştım. Ki kendisi de buraya gelmekten ve Obradovic ile çalışıp bir EL şampiyonluğu kazanabilme ihtimalinden dolayı çok heyecanlı görünüyordu. Ne oluyor bitiyor bilmiyorum ama takım içinde en az verimli oyuncuların başında geliyor. Bir türlü tam olarak performans veremedi. Bir tek kendi evimizde oynadığımız Barcelona maçında çok önemli sorumluluklar alıp maçı bize getirmişti o kadar. İlk beş başlamamak mı, yeteri kadar süre almamak mı, takım içindeki rolünden memnun olmamak mı bilemiyorum ama sanki bir sorun var gibi. Tabi onunla 4 numaları pozisyonu paylaşan Bjelica'nın çok verimli faydalı oynamasının da onun performansında rolü olabilir, bilemiyorum , tek bildiğim gerçek Kleiza bu değil, umarım top16 da çok daha iyi bir Kleiza izleyebiliriz. Zoric ise uzun zamandır takip ettiğim bir oyuncu değildi, bu sene Avrupa Şampiyonasında ilk defa dikkatli izlemiştim. Birçok hücum silahı olan bir center Zoric. Orta mesafe şutu, sırtı dönük oyunu, yüzü dönük oyunu hepsini oynayabiliyor. Bazen gereksiz zorlamaları anlamsız hücum faulleri dışında hücum tarafında standart üzeri bir uzun. Ancak savunmada bahsettiğimiz sıkıntıları fazlasıyla zorluyor takımımızı. Özellikle ön alan savunmasının çok iyi olmadığını düşündüğümüzde arkadaki adamın biraz delik kapayıcı olması gerekiyor ki bu konuda da Zoric çok yetersiz. Üstelik aşırı kolay faul alarak oyunda kalma süresini kısaltıyor. O takımdayken savunmamız bir kademe daha aşağı düşüyor maalesef. Bjelica ise son bir kaç sene öncesine kadar hep 3 numara  oynadı. Boyu nedeniyle 4 numara pozisyonunda hatta bazen 5 numara da oynuyor ama bu pozisyonlar aslında onun gerçek pozisyonu değil. Buralar için oldukça ince ve güçsüz. Sırtını dayayan bir uzuna karşı hiç direnemiyor, box out edemiyor, ribaundları topluyor ama o yanında diğer uzunları iten başka bir uzun olduğunda olabiliyor ancak. Bu tarz savunma zaafiyetlerine rağmen bir guard gibi saha görüşü olması, mesafe tanımadan yüksek yüzdeyle şut sokması ve yüksek fundamental'i ile hücumda inanılmaz bir silah. Takımın Emir'den sonraki en iyi pasörü. Vidmar'a gelince belki de takımda önceliği sayı atmak olmayan, geriye kalan tüm pis işleri yapmayı seven tek adam. Evet sınırlı yetenekleri olabilir, ama doğru kullanılırsa neler yapabildiğini de bugüne kadar defalarca kez gösterdi bizlere. Ona aşağıdan pas vermeyeceksiniz, topla oynamasına izin vermeyeceksiniz, bunları yapmazsanız takımın en önemli oyuncularından biri haline bile gelebilir.
Obradovic bunların hepsinin farkında, o yüzden bu sene takımı savunma üzerine değil hücum üzerin kurdu. Hiçbir maçta kötü savunma yaptık demiyor dikkatli izlerseniz, hep hücumdan bahsediyor. Bu takımına savunma yaptırmak istemiyor değil, bunun için çok çalışıyor ama çok gerçekçi ve biliyor ki bu takımın asıl gücü hücum. Biz attığımız zaman varız, atamazsak , şutları sokamazsak galip gelmemiz gerçekten zor. Seneye veya bu senenin ilerleyen zamanlarında savunmamız mutlaka iyileşecek ama geçiş dönemini savunma ile değil yetenekli çok oyuncuya sahip olması nedeniyle atarak geçmeyi planladı ki bu plan da gayet iyi tuttu.
Sizlere Nanterre analizi hazırlamadım, pek bir önemi yok çünkü, ne yenmemizin ne yenilmemizin. Zaten hem işin istatistik tarafında hem de oynanan basketbola baktığımızda Nanterre'in bizi yenmesi içerde dışarda mümkün değil. Önemli olan biz bu maçı almak istiyor muyuz istemiyor muyuz?

Top 16 öncesinde grup ve rakip değerlendirmelerinde buluşmak üzere.

Monday 9 December 2013

Galatasaray Liv Hospital Maçı Analizi

Zor maçlar serisi bu akşam deplasmanda karşılaşacağımız GS maçı ile devam ediyor. Cuma akşamı CSKA deplasmanından bu sezon ki en olgun basketbolunu oynayarak dönen takımımız için oldukça zorlu bir maç bizi bekliyor.
Tüm sezon boyunca oldukça fazla sakatlık problemi yaşamış olmasına rağmen yine de oldukça derin bir kadrosu rakibimizin. Yabancı sınırlaması olan BBL'de oldukça büyük önem taşıyan Türk oyuncu rotasyonunda 1 ve 2 numaraları pozisyonlarda oldukça fazla alternatifleri var. Ender senelerdir üst seviye organizasyonlarda görev alan, ancak istikrar sağlayamayan bir point guard. İkili oyunlarda yanındaki uzunları çok iyi besleyebilen, gerektiğinde kendi de bitirebilen, şutuna da güvenen bir oyuncu. Ancak dediğim gibi senelerdir istikrar sağlayamadı. Bir maç çok iyi bir maç çok kötü olabiliyor. Şutunu tutturamasa bile atmaya devam edebiliyor. Ergin Ataman onun o günkü performansına göre kullanıyor. Bazı maçlar 20 dakikanın üzerinde süre alırken bazı maçlarda 5 dakika sahada kalabiliyor. Engin sanırım hala tam iyileşmedi ve süre almayacaktır ancak oynarsa bizim maçları çok sever ve sahada olduğu sürece normal performansının üzerine çıkacaktır. Sinan Güler bence Ergin Ataman'ın gözünde olması gereken yere gelemedi henüz. Ben onun çok daha fazla süre alıp takımın önemli bir parçası olacağını düşünmüştüm ilk transfer olduğunda. Genelde oyuncularından yüksek performans alan Ergin Ataman'ın Sinan'dan tam olarak faydalanamadığını düşünüyorum. Oyunun iki tarafından çok iyi oynayan, sürpriz ribaundlar alıp, herkesin üzerinden turnike atabilen, atletik yetenekleri çok fazla bir oyuncu. Göksenin de takımın savunma tarafında önemli kozlarından gözükmekle beraber skor üretimine de katkı sağlayabiliyor. Mücadele gücü ve hırsı çok yüksek bir oyuncu. Boş kalırsa ceza şutlarını da sokacaktır. Cenk Akyol da istikrar sorunu yaşayan bir oyuncu. Eğer şutunu tutturursa önünde durmak zor olabilir, yine de şunu söylemek lazım hiçbir zaman hakkında düşünülen performansları sahaya yansıtamadı. Yine de Türk oyuncu opsiyonu için iyi bir seçenek. Son olarak Furkan Aldemir bazı şeyleri çok iyi yapıp bazi şeyleri hiç yapamayan bir uzun. İyi yaptığı şeyleri o kadar iyi yapıyor ki eksik yanlarını görmeye fırsatınız olmuyor. Hızlı ayakları sayesinde pick&roll arkasına çok hızlı potaya devrilip doğru zamanında pası alırsa çok yüksek yüzdeyle bitiriyor. İnanılmaz zamanlaması ve yer tutuş kabiliyeti sayesinde iki pota altında da tam bir ribaund uzmanı. Birinin onu box out ile mutlaka potadan uzaklaştırması gerekiyor. Bunların yanında ne orta mesafe şutu, ne sırtı dönük oyunu bir türlü geliştiremedi. Yine de takımımda görmek isteyeceğim Türk uzunlardan biri. GS için de şu an ellerindeki tek uzun Türk oyuncu. Onu faul problemine sokarsak kısa yabancı kullanma konusunda problemleri daha da artacaktır.
Yabancı oyuncularına baktığımızda önümüze ilk önce Arroyo geliyor. Takımın en önemli silahı. Hem kendi oyunu hem takımı oynatması açısından GS düzeninin bir numaralı opsiyonu. Takımı için ne gerekiyorsa onu yapıyor, o an kim atıyorsa onu pozisyona sokuyor, rakibin zayıf noktası neresi ise oraya yükleniyor, kendini oyun içinde iyi saklıyor ve gerektiği zaman devreye girip skor üretiyor. Zekasıyla yeteniğiyle gerçekten çok büyük bir oyuncu. Hiç mi olumsuz yanı yok derseniz eğer , savunma tarafında göstermelik oynadığını söyleyebilirim. Savunma yapıyor gibi gözükmekle beraber aslında savunmada hiçbir şey yapmıyor. Hücum tarafında da eğer savunmacısı tarafından çok sinirlendirilirse gereksiz şutlar zorlamalar yapabiliyor. Malik Hairston&Henry Domercant ikilisinden hangisini kadroya alacak EA bilmiyorum ama benim için ikisi de büyük tehdit durumunda değil. Domercant %22.7 ile üçlük %44.4 ile iki sayılık atıyor, ve eski zamanlarından çok uzakta. Hairston ise daha takıma tam adapte olamadı ve bana göre zaten kadro dışı kalacak. Uzun oyuncu rotasyonunda ise Macvan, Erceg ve Bonsu'yu görüyoruz. Türk uzun sıkıntısı ile üçünü de kadroya alacaktır. Macvan hırsı ve seyirci gazı ile gayet faydalı olabilen bir oyuncu, dış şutu olan, potaya yakın oynayabilen, fiziği sayesinde yer kaplayan bir 4 numara. BBL de7.7 ile takımın ribaund lideri (gerçi sadece 3 maç oynadı). Erceg fiziksel mücadeleyi sevmeyen 4 numara oynasa da 3 numara gibi oynamayı seven bir uzun. Bu sene tam anlamıyla formunu bir türlü bulamadı. Bonsu ise takımın savunma sertliğini sağlamasında ribaund üstünlüğü kurmasında en önemli silah. Geldiğinden beri sanki çok uzun zamandır takımdaymış gibi hemen faydalı olmayı başladı ki şu anda EL de ribaund krallığı sıralamasında lider durumda.
Set oyununda çok da fazla silahı yok GS'ın. Ancak sert savunmaları ve ribaund üstünlükleri ile hem ikinci şans sayılarından hem de fast break lerden sayı bulabiliyorlar. Set oyununda genelde ikili oyunlar üzerinden oynamayı düşünüyorlar , Ender ve Arroyo'nun organizasyonunda bu sayıları bulabiliyorlar. Topu hızlı döndürüp boş şutlar arıyorlar. Ancak Jamont Gordon sakatlandıktan sonra potaya gitme konusunda sıkıntıları var, bunu bir tek Sinan yapabiliyor onun da aldığı dakikalar ortada.  Sayı dağılımı takım içinde dengeli gözüküyor öne çıkan bir skorerleri yok. BBL istatistiklerine bakarsak:
  GS FB
Attığı Sayı 78,8 85
Yediği Sayı 74,1 74,6
Toplam Ribaund 31,3 32,3
Hücum Ribaundu 9,8 9,1
Savunma Ribaundu 21,5 23,1
Asist 16,6 20,5
Top Çalma 5,5 8
Top Kaybı 11 11,3
Blok 1,6 3,6
Birbirine çok yakın rakamlar görüyoruz. Bana göre maçın kilit bir kaç noktası var.
1) Ribaundlar: Özellikle savunma ribaundu alamayan takım maçı kaybetmeye yakın olan takım olacaktır. Hem ikinci şans sayılarını yeme problemi, hem de fast break atamama sorunu doğuracaktık.
2) Yerli uzun sıkıntısı: İki takımın da yerli uzunu az ya da yok. GS da bir tek Furkan, FB de ise arada sırada kullanılabilen Emir. Bu da kısa yabancı rotasyonunda sıkıntı yaratacaktır. Özellikle FB de Bo ile Bojan'ın aynı anda sahada olduğu dakikalar oldukça az olacaktır.
3) Obradovic'in kadro dışında bırakacağı yabancı oyuncu: Vidmar veya Zoric'ten birini kadroya almayacağını , bu ismin de Zoric olacağını düşünüyorum. Her halukarda İlkan ve Oğuz'un kadroda olmadığı zamanlarda bu konu büyük problem yaratıyor. İzzet'ten umduğunu bulamayan Obradovic Emir'i arada sırada hiç hoşlanmasa da 4 numara oynatmaktan başka çare bulamıyor. Belki Metecan bu pozisyonda dakika bulabilir. Yine de ne olursa olsun uzun oyuncu konusu özellikle FB tarafında maçın galibinin belirleyicisi olacaktır.
4) Savunma sertliği&Şut yüzdeleri: GS savunmasının özellikle kendi sahasında bize göre daha sert olduğunu söyleyebiliriz. Bu sert savunma karşısında şutörlerimizin performansı maçın gidişatını belirleyecektir. Genel şut yüzdemiz ile oynarsak onların direncini daha rahat kırabiliriz. Özellikle giren şutlarımızın ardından bizim savunmamızın da daha iştahlı olduğunun altını çizmek istiyorum.
Tüm bunların önünde belirleyici olacağını düşündüğüm konulardan biri de GS seyircisi. Son bir kaç senedir oldukça ateşli bir seyirci önünde oynuyorlar özellikle böyle büyük maçlarda. Bu maçta da bütün biletler tükenmiş, tribünlerin oldukça saldırgan olması kuvvetle muhtemel. Eğer onlara pozitif etkisi olan bu seyirci bizim düzen dışına çıkmamıza ve zorlama şutlar atmamıza neden olursa ibre onlara doğru kayabilir. Bizim de tüm oyun boyunca sakin kalıp, Bogdanovic'in sırtı dönük oyunlarını bol bol kullanıp, mümkün olduğu kadar potayı zorlayarak oynamamız gerektiğini düşünüyorum.

Herkese iyi seyirler

CSKA Moscow-Fenerbahce Ulker.. 74-78 Obradovic, Messina'yı yine yendi.

Aynı sezon içinde , hem kendi sahamızda hem de deplasmanda CSKA'yı yenebiliyorsak eğer bazı şeyleri boş yere konuşuyoruz demektir. Evet savunmamız oturmadı, Zoric yeterli bir beş numara değil, 1 numara için belki destek isteyenler haklı sebepler bulabilir. Bütün bunları bir kenara bırakmak lazım. Normal sezonun bitmesine iki hafta kala takımımız büyük bir sürpriz olmazsa grubu lider biterecek. Öncelikle bu başarı için başta coach Obradovic'i arkasından tüm takımı canı gönülden kutlamak lazım.
Maç geneli aslında tam da benim beklediğim gibi geçti. Düşük tempo, pota altında sertleşen ancak dışardan şutlara izin veren CSKA savunması, şut performansı düşük CSKA hücumu. Hatta normalin dışına çıkmasını beklediğim ancak 9-2 üçlükleri sayesinde bizi çok da rahatsız etmeyen Teodosic'in ekstra katkısı bile maç öncesinde olabileceğini umduğum şeylerden biriydi.
Maça çok iyi başladık, onların şutları girmezken biz hem Bojan hem Emir hem de Bo ile üçlükleri soktuk. Maça ilk defa ilk beş başlayan Kleiza da daha  motive şeklinde maça başlaması, pota altı savunmasına aynı şekilde onlar gibi bizim de önem vermemiz skoru bir anda12-4 e getirdi. Arka arkaya basketler bulsalar da 17-9 ile farkı ikinci defa 8 sayıya  çektik. Ancak bu dakikadan sonra hücum da Bojan üzerindeki baskının artması , pota altının iyice sertleşmesi ile sayı bulmakta sıkıntı çekmeye başladık. CSKA tarafında da Hines ve Teodosic oyuna girip hücumu biraz daha hareketli hale getirince skor CSKA lehine döndü. Bu arada normalde maça Vidmar ile başlamasına rağmen ilk oyuncu değişikliğini hep Vidmar ile ortalama 5.dakika seviyelerinde yapan Obradovic ilk çeyreğin sonuna kadar Vidmar'ı çıkarmadı.
İkinci çeyrekte Bojan hariç 4 oyuncunun değişmesi zaten tıkanan hücum ritmini iyice düşürdü. Bjelica'nın devreye girmesi, Kenan'ın üçlüğünün arkasına Bjelica'nın da üçlüğü sokması yine oyunun dengesini lehimize çevirdi. Tek problem olarak Sonny Weems ve Pargo'nun zor şutları sokmaları oldu. Ancak bir kez daha gördük ki şutlarımızı soktuğumuz zaman takımın savunma direncide artıyor. Çeyreğin geri kalan kısmı karşılıklı basketlerle geçti. Takım olarak hem savunmada hem hücumda gayet iyi bir görüntü sergiledik. Özellikle üçlüklerde gayet yüksek yüzdeyle atmamız ve pota altında harika asistlerle kolay sayılar üretmemiz  sayesinde devreye 41-35 önde girdik.
İkinci yarıya Teodosic ve Hines'ın basketleriyle başlayıp bizi de kötü şutlara zorlayınca fark azalmaya başladı. Savunmaları o kadar sertleşti ki bırakın potaya gitmeyi şut bile atamaz olduk. Tv molasına 46-45 geride ve oyunun momentumunu CSKA'ya vermiş olarak girdik. Sadece 4 sayı bulduk ve bunun ikisi Bojan ile çizgiden, diğeri ise Vidmar'ın hücum ribaundu ile pota altından tamamlaması sayesinde geldi. Moladan da top kaybıyla dönüp Pargo&Weems ikilisinin basketlerini engelleyemeyince maçın kontrolü tamamen kaydebeder gibi olduk. Bojan'ın aldığı fauller ile çizgiden bulduğu sayılar olmasa maç kopup gidebilirdi. 6 dakikada 18 sayı buldular 3.çeyrekte, biz de kontrolsüz ve düzensiz hücum edince ekmeklerine yağ sürdük. Yine de fark en fazla 7 sayıya çıktı. İlk şutumuzu 2.30 kala bulduk. Çeyreğin bitmesine 2 dakika kala Teodosic kenara gelince bir anda işler değişti. Skor 56-49 CSKA lehine idi ve son 1.30 dakikayı harika oynayıp Bjelica'nın arka arkaya 5 sayısı ve Kenan'ın çizgiden 2-2 atmasıyla maçı 56-56 ya getirdik . Çeyreğin bitmesine 4.7 saniye kala topu oyuna sokan CSKA Micov'un yarı sahanın gerisinden attığı inanılmaz üçlük ile skor 59-56 oldu. Bir de hemen 4. çeyreğin başında Jackson'un üçlüğü gelince fark 6 sayıya çıktı. Yine de pes etmedik bu sefer ve dağılmadık, Teodosic'in skorer kimliğini bürünmesine ve eline gelen her topu sokmasına rağmen oyundan hiç düşmedik. Son 5 dakikaya Kleiza'nın üçlüğü ile 67-66 geride girdik. Bu dakikadan itibaren takımın en kötü yüzdeyle üçlük atan iki oyuncusu Teodosic ve Weems'in sezon performanslarına dönüp çember dövmeye başlamasıyla maç tamamen dengeye geldi. 3.22 kala 69-69 beraber girildi. Bojan'ın iki serbest atışının ardından Kleiza bir üçlük daha sokunca bir anda 5 sayı öne fırladık. Maçın son bölümünde de savunmada inanılmaz sertleşip onlara hiç kolay basket şansı vermedik. Özellikle Vidmar her deliği kapatarak çok faydalı olmasına rağmen, 1.31 kala 2 serbest atış kaçırınca faul haklarının da dolmasıyla sürekli Vidmar'a faul yapma ihtimallerine karşı  Obradovic çok doğru bir kararla Zoric ile değiştirdi. Hines'ın basket faulü ile skor 74-73 e gelmiş ve hücum sırası onlarda olmasına rağmen Teodosic yine saçma sapan bir üçlük atınca rahat bir nefes aldık. Zoric'in basketinin ardından yine sert savunmamız karşısında Teodosic yine sallayınca iyice rahatladık ve maçı 78-74 kazandık.
Deplasmanda oynuyoruz, CSKA ile oynuyoruz, ve çok sıkıntılı çok stresli geçen maç sonunu biz daha iyi oynuyoruz. Bugünleri görmüş olmaktan dolayı çok mutluyum.
Taşların yerlerine daha da oturduğu bir takım izledik dün akşam. Vidmar savunma sertliğini sağladı, Bojan skor katkısının yanında ribaundları ve bloklarıyla görevini yerine getirdi, Emir her zamanki gibi takımın organizasyonunu yapıp harika asistleriyle arkadaşlarını besledi, Bjelica gerekli yerlerde sorumluluk alarak tıkanan hücumları açtı, Kenan bulduğu dakikalarda hiç şut kaçırmadan, 2 ribaund 1 asist 1 top çalmayla 7 sayı üreterek ne kadar faydalı olduğunu gösterdi, Bo McCalebb her zamanki enerjisiyle ve son zamanlarda sokmaya başladığı üçlükleriyle takımın ne kadar önemli bir parçası olduğunu bir kez daha ispatladı. Ve son olarak Kleiza bence bu maçın kahramanı oldu. Haftalardır formsuz görüntüsü, vurdumduymaz vücut dili ile takımın gerisinde kalan Kleiza bu maçta çok kritik anlarda ürettiği sayılar ve aldığı ribaundlar ile gidebilecek bir maçı lehimize çevirdi.
Şunu da belirtmek istiyorum. Takımımızda savunması ile öne çıkan oyuncuların saymaya kalksak çok fazla bir isim çıkmaz ortaya. Ömer, Bo, Vidmar der, orada kalırız. Ancak şu bir gerçek ki, iyi savunma iyi savunma yapan oyuncularla yapılmıyor, iyi savunma iyi takım oyunu ile yapılıyor. Takım olarak savunma iştahınız ne kadar yüksek olursa bireysel olarak savunma performansları da o kadar yukarı çıkıyor. Ve şu bir gerçek ki, savunma hücum diye takımı iki farklı anlayışta bölmek çok doğru değil. Savunmanız iyiyse hücumunuz da iyi, hücumunuz iyiyse savunmanız da iyi oluyor. Bunlar birbirini tetikleyen şeyler. En önemlisi de motivasyon. Motivasyon yükseldiğinde sonuçlar ona göre etkileniyor.
CSKA yine kendi basketbolunu oynadı aslında. Maç öncesi analizinde söylediğim gibi üçlük yüzdemizin yüksek iki sayılık atış yüzdemizin düşük olduğu bir maç yaşadık. Ama o üçlükler öyle anlarda geldi ki , hem onların direncini kırdık hem de bizim inancımız yükseldi. Ribaundlarda başabaş kalıp savunma konsantrasyonunu yüksek tuttuğumuz zaman her rakibe karşı favori olacağımızı düşünüyorum.
Bu maçla ilgili negatif olarak düşüneceğimiz tek konu dakika dağılımı olabilir. Emir'in 37, Bojan'ın 31 dakika sahada kalması, sadece 9 oyuncunun rotasyona girmesi takımın yorulması açısından önemliydi. Pazartesi günü GS deplasmanını da düşününce takımın yorgunluğu önemli bir problem olabilir.
Screen Shot 2013-12-07 at 4 55 25 PM


Thursday 5 December 2013

CSKA Analizi 2


Bu hafta Cuma günü, normal sezonun sonlarına doğru gelirken hesapların yapılmaya başladığı bir haftada grubun ve EL’in en az sayı yiyen ekiplerinden birine karşı oynayacağız. Öncelikle geçen hafta özellikle ilk çeyrekte 35 sayı yiyerek dağıldığımız bir maçın arkasından bu maçın pskilojik önemi çok büyük. Bugüne kadar aslında çok iyi hücum ederek kapattığımız savunma zafiyetimiz Barcelona maçında iyice ayyuka çıktı. Daha önce oynadığımız bir çok maçta, (Tofaş maçında ikinci yarıda Denmon, Banvit maçında ise Rowland liderliğinde tüm takım, bunun dışında) aslında çok da iyi savunma yapmasak ta rakiplerimizin çok kötü hücum edip, çok düşük yüzdeyle şut kullanıyor olması nedeniyle savunmamızın yetersizliği çok göze çarpmıyordu. Barcelona maçında ise özellikle ilk çeyrekte tüm sezon %30 ile üçlük atan Barcelona’nın inanılmaz bir yüzdeyle 4-4 atarak tüm dengeleri bozması ve zaten kırılgan savunmamızın iyice çökmesine neden olması sonucu tüm maç boyunca kapatamayacağımız bir fark yemiştik. İkinci çeyrekte ise 5-1 sokarak kötü hücum etmişler ve farkı 12 sayılara çekmiştik. Aslında bu bizim savunmamızı rakibin girmeyen şutları üzerine kurduğumuz gerçeğini ortaya çıkardı.
Picture1
Karşımızda yine benzer istatistiklerle çıkan bir rakip var. CSKA’da hücumu ile değil savunması ile maç kazanan bir takım. Maç başına yedikleri 67.3 sayı ile EL’in en az sayı yiyen 2.takımı. Kendi liglerinde ise bu rakamı iyice aşağı çekip sadece 59.5 sayı yiyorlar. CSKA’nın bu kadar az sayı yemesinin nedenlerini düşününce aklıma ilk gelen şeylerden biri rakiplerine kötü yüzdeyle şut attırmış olmaları geldi. Ancak istatistiklere bakınca EL’de 7 maç sonunda, %36,8 ile üçlük atmış rakipleri. Bir de bu rakamı Nanterre (%20), Fenerbahçe(%27.8) maçlarını çıkararak hesaplarsak iyice şaşırtıcı bir rakam çıkıyor: %42.8 . İki sayılık atışlarda bu rakam %45,9 olarak gerçekleşmiş. Bu da savunma güçlerinin potaya yaklaştıkça daha arttığını gösteriyor. Rakiplerine yaptırdıkları top kayıplarına baktığımızda da öyle inanılmaz bir rakama rastlamıyoruz. Partizan maçı hariç(bu maçta rakibe 23 top kaybı yaptırıp 42 sayı fark atmışlardı) bu rakam 13,1 olmuş ki kendileri de 12,6 top kaybı rakamına ulaşmışlar. Yani buradan da tam olarak bir sonuç çıkaramıyorum. Rakiplerine inanılmaz bir ribaunt üstünlüğü de kurmuyorlar. Bir konu da  düşük tempoları . Öyle bir tempo ile oynuyorlar ki bazen sıkıntıdan maçı kapatmak geliyor insanın içinden. Bu nedenle seyircileri de çok doldurmuyor salonu ve gelenler de tiyatro izler gibi maç izliyorlar. Ancak bu sayede oyunun kontrolünü genelde ellerinde tutuyorlar. Ancak asıl anahtar nokta bana göre şu: EL de oynadıkları bütün rakipleri ,  (FBU hariç) diğer  maçlarında yakaladıkları üçlük yüzdesinden daha yüksek yüzdeyle CSKA’ya  üçlük atarlarken , bu oran iki sayılık atışlarda normal yüzdelerinden çok daha aşağıda gerçekleşiyor (yine FBU hariç). Bir örnek vermek gerekirse Partizan %36 ile üçlük atarken CSKA’ya karşı %40 ile üçlük atmış, %44,3 ile iki sayılık atarken CSKA’ya karşı %36,4 ile iki sayılık atış yüzdesi tutturmuş. Nanterre ise iki sayılık atışlarda normalde %46,1 ile atarken, CSKA’ya %40,85 ile atmış. Barcelona bile normalde %57 ile ile iki sayılık atış yüzdesi tutturmuşken CSKA’ya %48,8 ile atmışlar.
Screen Shot 2013-12-04 at 11.38.00 AM
Biraz da hücumuna bakarsak, takımda bir çok yıldız olmasına ve genelde skorun dengeli dağılıyor olmasına rağmen en öne çıkan oyuncuları Micov. Çok dengeli ve yönlü bir oyuncu Micov, hücum ribaundu kovalayıp tamamlaması haricinde,  yaptığı cut lar sonrasında potaya yakın asistler alabiliyor, bu pasları sadece kısalardan değil uzunlardan da alabiliyor. Dışardan şut seçimlerini çok doğru yaptığı için yüksek yüzdeyle de atıyor. %50 ile üçlük, %57,6 ile iki sayılık atıyor. Bireysel anlamda istatistikleri ve katkısıyla öne çıkan tek oyuncu. Aslında takımın isim olarak en önemli iki oyuncusu Kristic ve Teodosic bu sene oldukça kötü bir sene geçiriyorlar. Hem dakikaları hem istatistikleri kariyerleri ile hiç örtüşmüyor. Kristic , Kaun’un arkasında kalmış durumda, ortalama 12 dk civarında süre alıyor ve bunu hiç de iyi değerlendiremiyor. Benim şahsi olarak avrupanın en iyi en komple uzunu olarak gördüğüm bir oyuncu olmasına rağmen bu sene yaşadığı sakatlığın da etkisiyle henüz katkı sağlayacak duruma gelemedi. Teodosic de çıkan transfer dedikodularının da etkisiyle beklentilerin oldukça altında. Takımın en çok top kaybı yapan (3) ve  en kötü yüzdeyle üçlük atan ikinci (%22.6) oyuncusu. Hala takıma asistleri ile katkı veriyor ancak skor tarafında kendi potansiyelinin çok altında . Tüm sezon boyunca sadece 2 kere faul çizgisine gelmiş olması, ve kullandığı 31 üç sayılık atış denemesine rağmen yayın içinden 18 deneme yapmış olması, oyunu çok fazla zorlamadığı olarak yorumlanabilir. Bu iki oyuncu da büyük tehdit olarak gözükmüyor şu anki durumları ile ancak, bugüne kadar bir çok kötü durumdaki oyuncuyu yıldız yapabilen bir savunmamız olduğu için bizim maçta patlama yaparlarsa çok da şaşırmamak lazım J
Screen Shot 2013-12-04 at 11.39.08 AM
Khryapa, Hines ve Kaun üçlüsünün savunma ribaundu sıkıntısını fazlasıyla hissettiğimiz şu günlerde pota altında bize problem çıkarabileceklerini düşünmek de çok da sürpriz olmaz. İlk maçta tam 7 hücum ribaundu yaparak tüm FB’lileri çileden çıkaran Hines yine aynı tarz bir problem yaratabilir. Ayrıca pas yeteneği ile bir guard kadar üst düzey bir oyuncu olan Khryapa ve pota altında oldukça hareketli ayakları ile Kaun da skor üretimine katkıda bulanabilirler.
Genel olarak baktığımızda, zaten pota altı sayı üretimimizin çok fazla olmadığını da düşünürsek, eğer dışardan yüksek yüzdeyle atışlarımızı sokup, çok fazla hücum ribaundu vermeden, tempoyu da arada yükselterek oynayabilirsek maçı kazanabiliriz.
Gerçi hesap kitap işlerinin ve sıralama hesaplarının yapılmaya başladığı gruplar da bu maçın kaybedilmesi çok da kötü bir şey olmayabilir. Bunun bir tercih olmadığı durumda da normal şartlarda CSKA’nın,  şutlarımızın girmemesi durumunda bizi mağlup etmesi maçın beklenen sonucu olacaktır.

Wednesday 27 November 2013

Barcelona Analizi 2

Sezon başında yaptığım analiz sonrasında , mevcut durumu ve değişen istatistikleri ile, Cuma günü deplasmanda karşılaşacağımız Barcelona'yı bir kez daha analiz etmeye çalıştım.
Sondan başlamak gerekirse Barcelona'da hala taşlar tam olarak yerine oturmadı. Ne kadar bize yenildikten sonra bir de kendi sahalarında Nanterre mağlubiyeti almalarına rağmen bu maçın arkasından oynadıkları 3 maçı da kazanmış olsalar da hala tam olarak düzeni oturtmuş durumda değiller. Aslında savunma tarafında çok da büyük sıkıntıları yok, maç başına 69 sayı ile Real Madrid ve CSKA'nın arkasında en az sayı yine 3. takım durumundalar. İspanya liginde ise bu rakam 75 ile biraz daha yukarıda. İstanbul'daki maçta, (şu ana kadar 86 sayı ortalama ile en çok sayı atan 2.takım durumunda olduğumuzu da hatırlatarak söylüyorum) ilk üç çeyrek sonunda çeyrek başına ortalama 22 sayı ile 66 sayı attığımız maçın son son çeyreğinde bizi 9 sayı da tutmayı başarmışlar ve maçın sonlarında Kleiza'nın ekstra ribaundları ve sayıları sayesinde zor da olsa galip gelebilmiştik. Bu nedenle savunmalarını çok da eleştirebilecek bir durumda değiliz.
Ancak hücumda hala büyük sıkıntılar var. Özellikle yayın gerisinde oldukça kötü durumdalar. %30 ile şu an EL in en kötü yüzdeyle üçlük kullanan ikinci takımı durumundalar. Biraz geriye dönüp son iki sene içinde EL normal sezonlarda bu istatistik de ne durumdalar diye baktım. Geçen sene %33,9 bir önceki sene ise %37,1 ile atmışlar. Düşen yüzdelerine rağmen kullandıkları üçlük atış sayısı da ortalama 3 şut artmış durumda. Bu istatistiğin bu kadar aşağı inmesinde Nachbar(3-16) ile Papanikolaou(5-19)'nun payları büyük. Takımın en yüksek yüzdeyle atan oyuncusu Abrines (%40,7).
 ex
Serbest atışlarda da çok ilginç bir şekilde oldukça kötü durumdalar. %63,9 ile yine en kötü ikinci takımı durumundalar. İki sayılık denemelerde ise %56,3 ile 4.sıradalar. Hiç maç seyretmeden bu 3 istatistik ile şöyle bir yorum yapılabilir. Mümkün olduğu kadar boyalı alanı kapatıp , potadan uzaklaştırmalı ve dış şuta mecbur etmeli, eğer bir şekilde potaya yakın atış bulurlarsa mutlaka faul yapmalıyız.
EL de oynadıkları 6 maça baktığımızda Barcelona'nın Nanterre maçı hariç(ki o maçta benzer bir şeyi Nanterre onlara yapıp sahadan sildi Barcelona'yı), bize kaybettiği maç dahil olmak üzere , her maçın bir çeyreğinde inanılmaz sert savunma veya çok sayı farkı yaptıkları maçları görüyoruz. Şöyle özetlersek:
Partizan: 67-60.. İkinci çeyrekde rakibi 8 sayıda tuttular
Fenerbahçe: 75-70.. Son çeyrekte bizi 8 sayı da tuttular ve neredeyse maçı alıyorlardı.
CSKA:79-70..Üçüncü çeyrekte 27-14 ile inanılmaz atıp, ilk iki çeyrekte ortalama 20 sayı atan CSKA'yı 14 sayı da tuttular
Budivelnyk:84-74..Üçüncü çeyrekte rakibi 8 sayıda tuttular.
Partizan:82-74..Üçüncü çeyrekte 26-12 ile rakibi dağıttılar.
Her maçın bir çeyreğinde inanılmaz sert savunma ve çok yüksek hücum yüzdesiyle oynuyorlar. Bu tempoyu bulmalarına ve bu şekilde coşmalarına izin vermemek gerekiyor.
ACB liginde oynadıkları son iki maçı kaybettiler. Ve mağlubiyetleri,  17.sıradaki Bilboa Basket ve 14.sıradaki Blusens'den aldılar. Son hafta Blusens karşısında %30 3 sayı, %41 2 sayı ve %62,5 serbest atış ile , yani berbat bir şut yüzdesiyle oynadılar. Ve tüm maç boyunca sadece 8 asist yapabildiler(EL ortalamaları 18 civarında). Maçı da 76-60 kaybettiler. Bilboa basket maçında da yüzdeleri daha yüksek olmasına rağmen, boyalı alana hiç giremeyip sürekli dışardan şutlarla hücum ettiler ve 38 üçlük deneme yaptılar.
EL de, 6 maç sonunda bireysel istatistiklere baktığımızda çok dengeli bir dağılım görüyoruz. Ante Tomic 12,7 ile skor da lider gözükürken, onu 10,7 ile Navarro ve 9,8 ile Lampe takip ediyor. Ribaund rakamlarında da , Dorsey(6,3), Tomic(5,5) ve Lampe(5,2) ilk üçde gözükmekle beraber yine dengeli bir dağılım var.
Screen Shot 2013-11-27 at 11.12.10 AM
Barcelona ile oynadığımız ilk maçtan önce 11-1 üçlük atan Navarro bize 3-3 ile başlamıştı. Bazen kopup ne atarsa sokuyor. Uzun savunmasında sürekli problem yaşıyoruz ki hem bireysel yetenekleri yüksek olan Tomic ve Lampe gibi oyuncularının olması hem de uzunları pick&roll lar ile fazlasıyla besleyen guard ları sayesinde boyalı alanda sıkıntı yaşamamız yüksek ihtimal. Üstelik hem Tomic hem Lampe ikili sıkıştırmalara mağruz kaldıklarında asist yetenekleri sayesinde boş adamı bulma konusunda da oldukça başarılılar. Özellikle Dorsey ile hücum ribaundlarını da fazlasıyla kovalıyorlar ve herkesin malumu çok da net savunma ribaundu alamıyoruz. Hem Abrines hem de Papanikolaou potaya gitmekte çok da zorlanmayan oyuncular. Sonuç olarak hücumları daha oturmamış olmasına rağmen onları durdurmakta sıkıntı çekebileceğimiz bir çok alternatifleri var.
Yine de tüm bunlar doğrultusunda, arka arkaya yapacağımız iki önemli deplasmandan bir galibiyet çıkarma şansımız varsa onun bu maç olma ihtimalini daha çok görüyorum. Boyalı alanı iyi savunur çok fazla hücum ribaundu vermezsek ve tüm sezon olduğu gibi yayın gerisinden kötü atarlarsa o zaman kazanmamamız için hiçbir neden göremiyorum. Bu sene kaybettiğimiz iki BBL maçında da , rakiplerimiz özellikle 3.çeyreklerde inanılmaz üçlük atıp bizi dağıtmışlardı. Buna da dikkat edip, bugüne kadar bir türlü ritim tutturamayan Kleiza'nın da ekstra katkı sağlaması çok önemli. Yine ön alan savunmasında Banvit maçında olduğu gibi çok zayıf kalırsak savunma sertliğini yakalamakta oldukça zorlanacağımızı düşünüyorum.
Screen Shot 2013-11-27 at 11.24.34 AM

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Rakip Barcelona ve onlara karşı hiçbir zaman arkanıza yaslanamazsınız. Olur da biraz sayı farkı yapar ve rahat hissedersek ne olup bittiğini anlamadan maçı alıp götürebilirler. Mümkün olduğu kadar coşmalarına izin vermeden tüm maç boyu yüksek konsantrasyonla oynamalıyız. Buradan alacağımız bir galibiyet bize grup liderliği konusunda neredeyse garantileme rahatlığı verecektir.

Monday 25 November 2013

Banvit-Fenerbahçe Ülker.. 91-76 Bu Sefer Olmadı

Bu sezonun en aciz kaldığımız maçımızı oynadık Pazar günü. Hiç beklemediğim kadar çaresiz kaldık rakip karşısında. Yediğimiz 91 sayının bizim seviyemizdeki bir takımın yememesi gerektiği konusunda sanırım herkes hemfikirdir. Bu kadar sayıyı yememize %65 ile üçlük atmaları, biz 11 savunma ribaundu alırken onların 13 hücum ribaundu almış olmaları gibi istatiksel açıklamalar belki yapılabilir. Ya da Bogdanovic'in hiç gününde olmaması, şutların girmemesi, Cuma akşamı EL maçı oynamamız gibi başka bahanelerde düşünülebilir. Dün Obradovic'in bile çaresiz kaldığını görmek gerçekt çok üzücüydü. Takım maalesef direnç gösteremedi. Birden geçen seneki takım geldi gözümün önüne. Kırılgan, mücadele gücü düşük, çabuk pes eden. Karalar bağlamak istemiyorum ancak, takımın mücadele etmediğini görmek beni bu sene takımın ne olursa olsun sonuna kadar mücadele edeceği düşüncesinden uzaklaştırdı. Toplam 52 dakika sahada kalan Zoric-Kleiza ikilisinin toplamda 1(yazıyla bir ) ribaunda alabilmiş olmasını gerçekten açıklayamıyorum. Bu oyuncular savunmaları ile öne çıkan oyuncular değiller kabul ama iki kişi toplamda bir ribaund almışsa irdelenmesi gereken bir durum vardır ortalıkta.
Bu maçın kaybedilmesi, üst üste oynayacağımız zorluk derecesi yüksek maçlar öncesi umarım kırılganlığı geri getirmez. Kendi evimizde oynayacağımız Torku Konya maçı dışında son 4 maçın üçü Barcelona, Galatasaray ve CSKA. Biran önce bu maçın etkilerini unutup, doğruları yanlışları iyi değerlendirmek lazım.
Aslında doğru olan çok bir şey yoktu Banvit maçında. Yanlışları konuşmak gerekirse sanırım ilk söylenecek şey savunma sertliğidir. Bu kadar kolay geçilen birebir savunmalarımızın kabul edilebilir hiçbir yanı yok. İlk yarıda Davis, Mejiha, Rowland,Simmons topu kim eline alırsa alsın karşısındaki adamı bir adımda geçip potayla başbaşa kaldı. Arkada da Vidmar olmayınca potamız savunmasız bir şekilde rakibin ellerine kaldı. İlk yarıda 51 sayı yedik. Rakibimizin tüm oyuncuları neredeyse kaçırmadan attılar. O çok zengin dediğimiz 4 numaralarımız Davis karşısında o kadar etkisiz kaldılar ki bir ara kendi kendime bu adamın yorulmasından başka hiçbir şansımız yok durdurmak için demek durumunda kaldım.
İkinci yarıda aynı şeyi Rowland için söyleyebiliriz. Her attıklarını soktular, girmeyenlerin de ribaundu alıp tamamladılar. Aslında bu kadar iyi hücum etmelerinin ya da başka bir deyişle bizim savunmada bu kadar aciz kalmamızın en önemli nedeni Vidmar'ın yokluğu idi. Ribaund ve uzun savunmasından bahsetmiyorum, savunmacısını geçen her Banvit'li ,ki tüm Banvit'liler çok kolayca geçtiler, karşısında Vidmar gibi caydırıcı bir uzun olmadığı için rahatça basket buldu. Bu nedenle bizim dış savunmacılar bir adım geride kalıp daha geriden savunma yapmaya kalktılar. Bu da kalkan şutlara uzanan ellerin çok uzakta kalmasına neden oldu. Hiç mi zor şutlar atmadılar, kabu attılar ancak, bu kadar ritim tutturuncu o zor şutlar da kolaylaşır oldu.
Bu dış savunmanın daha önce çok agresif olduğun defalarca kez gördük. Şutunuz girmeyebilir, turnikeniz kaçabilir, ama savunmanızı düşürmeniz için bir sebep göremiyorum. Bu tarz hücum gücü yüksek takımlara karşı o agresif dış savunmayı yapmazsak, Vidmar olsa dahi potamızda çok sayı görmeye devam ederiz.
Son olarak, bu maçın ne kadar dost olsalar da, Obradovic-Itoudis açısından önemi çok fazlaydı. Obradovic senelerce yardımcılığını yapan Itoudis'e yenilmeyi hiç istememişti. Obradovic'e bunu yaşattığı için takımın bu hafta Barcelona deplasmanında mutlaka telafi etmesi lazım.

Picture1

Saturday 23 November 2013

Fenerbahçe Ülker-Budivelynk Kiev.. 84-68 Tutarak Değil Atarak..

Öncelikle sitemi takip edenlerden bir günlük gecikme nedeniyle özür dilemek istiyorum. Maç yazısını bir gün geç yayınlamak durumunda kaldım.
Bu nedenle maç hakkında zaten takip edenlerin bir şekilde yeteri kadar bilgisi olduğunu düşünerek maç anlatımı şeklinde yazmak istemedim. Zaten bu maçın özelinden çok bu maçla ilgili anlatılması gereken başka konular bence daha önemli.
İlk olarak Ülker Arena seyircisinden bahsetmek istiyorum. Daha önce ki bir yazımda Ülker Arena'daki basketbol ortamını ne kadar uzun zamandır beklediğimi söylemiştim. Dolu tribünler, kendine güvenen her maça kazanmak için çıkan bir takım, güzel basketbol, ses ışık gösterileri, aslında tek eksik dansçı kızlar :) Ancak daha değiştirmemiz gereken bazı şeyler var salonda. Giderek basketbol seyircisi artıyor, bunu görebiliyorum. Ne kadar bu seyircinin ateşi takımın oyunundan kaynaklanıyor olsa da, oyuna kendi başına seyirci olarak müdahale etmek için sahadan bir elektrik ihtiyacı duysa da yine de her geçen salondaki kombine sayısı ve basketbol seyircisi artıyor. Bu seyirci olması gereken basketbol seyircisi gibi şarkılar türkülerle değil, ıslıklarla, alkışlarla, çıkardığı sesler ile takıma destek veriyor. Maalesef bunun dışında bir taraftar topluluğu da var salonda. Misafir takımın bench'ine yakın taraftaki pota arkası futbol seyircilerinin oluşturduğu(aslında ben onlara futbol seyircisi bile diyemiyorum, hiçbir zaman maçla alakası olmayan, göreve olarak şarkı türkü söyleyerek bağıran, maça birilerinin desteği ile giren insanlar bunlar) bir grup var. Tamam maçla alakaları olmayabilir, basketbol bilmiyor olabilirler ancak daha maçın 3.çeyreğinin başında ve devre arasında iki hafta sonra oynanacak Beşiktaş maçı için küfür etmenizin, oyun sırasında Aziz Yıldırım ve Ersun Yanal lehinde bağırmanızın ne anlamı var. Bir ara bu insanlar yüzünden takım da basketbol oynamayı bıraktı. Başka sebepler de vardı basketbol oynamayı bırakmak için ama yine de etkilenmediklerini söylemek hayalcilik olur. Açıkçası yerli yersiz Obradovic diye bağırmalarından da rahatsız oluyorum. Zaten Obradovic de rahatsız oluyor ve bu sefer duymazlıktan gelip bench'i gösterme hareketini yapmadı. Bu insan grubundan biran önce kurtulmamız gerekiyor. Her açıdan.
Maça dönersek , maç öncesinde tek endişem olarak Lavrinovic'i savunmakta yaşayabileceğimiz sıkıntıyı belirtmiştim. Ama sağolsun kendisi daha maçın hemen başında 3 faul alarak bu problemin oluşmadan yok olmasını sağladı. İlk çeyrek boyunca ondan katkı alamamalarına rağmen bizim bugüne kadar her maçta olduğu gibi savunma konstantrasyonundan uzak başlamamız nedeniyle 27 atmamıza rağmen 23 sayı yedik. Zaten eğer kontrol etmezsen rahat bırakırsa fazlasıyla atıcı bir takım Kiev takımı ve hiç kendilerini kasmadan 23 sayıyı buluverdiler. İlk çeyrekte söylenmesi gereken bir iki konu var. Bunlardan birincisi , tamam savunma yapmayı bilmeyen bir takım Budivelynk, bu işimizi kolaylaştırdı ama bu Kenan'ın harika asistlerinin değerini azaltmaz. Öyler paslar verdi ki Kenan Vidmar'a , ayakta alkışlamak istedim. Yakın zamanda takımımızla ilgili oyuncu analizlerine başlayıp o zaman çok daha detaylı anlatacağım, ancak yine de Kenan'ın artan asist kalitesinin altını çizmek istiyorum. Birinci çeyrek ile ilgili bir diğer konuda Bogdanovic'in hücum performansı. Artık herkes onun üzerinde baskı kurup ikili sıkıştırmalarla durdurmaya çalışıyor. Buna rağmen Bojan her şekilde sanki çok basitmiş gibi öyle sayılar buluyor ki, rakip olsam gerçekten sinirim bozulur. Bir sağdan atıyor, bir soldan, bir sırtı dönük oynuyor, bir turnike, bir üçlük atıyor bir fastbreak , ve bunların hepsini gerçekten çok kolaymış gibi yapabiliyor.
İkinci çeyrekte biraz olsun savunma yapmayı düşündü takım. Bunda Ömer'in oyuna dahil olmasının da etkisi var tabi ki. Yavaş yavaş takıma giriyor ve hem savunmada hem de hücumda takıma katkı vermeye başladı. Vidmar, Ömer ve Bo'nun aynı anda sahada olduğu zamanlarda takımın savunma isteği ve arzusu bir kademe yukarı çıkıyor. Bu çeyrekte 12 sayıda tuttuk rakibimizi ve üstünlüğümüzü kabul ettirdik. Şunu da belirtmek lazım. 2.Çeyreğin bitmesine 4.30 kala 33 sayı yemiştik ve ben sanırım 40 üzerine rahat çıkacaklar diye düşünüyordum ki o son bölümde gerçekten sert savunmamız ile birlikte şutları sokamamaya başladılar ve sadece 2 sayı ürettiler.
Ve maçla ilgili en önemli konuya geldi konu. Eğer artık biz bir EL maçının ikinci yarısını, kendimizi hiç kasmadan, zorlamadan, daha az süreler alan oyuncularımızı işler çok iyi gitmezken bile sahada tutmaya devam ederek, hafta sonu oynayacağımız Banvit maçını düşünerek oynamaya başlamışsak , bir dakika durun arkadaşlar ne diyorum ben. Bu takım geçen sene top16 da işkence çeken, sadece 2 galibiyet alıp ortalama 20 sayı fark yiyen, BBL de çeyrek finalde elenen takım değil miydi? Biz bir anda ne çabuk bu zihniyete gelebildik :)
Gerçekten de hem Obradovic hem oyuncular bu maçın ikinci yarısında , seyircinin yapmış olduğu gereksiz futbol tezahüratlarının da etkisi olduğunu unutmayalım, tamamen rölantide bir maç oynayıp hafta sonu oynanacak Banvit maçını düşünmeye başladılar. Bu da bu yarı skorunun 33-32 Budivelnyk lehine sonuçlanmasına ve gerçek basketbol seyircisinin biraz olsun sıkılmasına yol açtı. Kendi açımdan ben bu zihniyette olabilen bir takımımız olduğu için çok mutlu oldum.
Bugün Banvit'e konuk olacağız BBL de. Herkesin merakla beklediği bir maç bu. Zor geçeceği aşikar ancak şunu net söyleyebilirim ki, bu maçı biz kazanacağız. Tek soru işaretim hangi yabancının kadro dışında kalacağı. Sanırım rakibin dominant bir 5 numarası olmaması nedeniyle Vidmar'ı almayacaktır Obradovic. Tercihlerine saygı duymamız lazım, kimi seçerse seçsin. Sonuçta hiçbirimizin basketbol bilgisi ve zekası onunla aynı kefeye bile konamaz. Ancak naçizane fikrimi sorarsanız, hala tam olarak (Barcelona maçı hariç) takıma katkı vermeye başlamayan, formunu bulamayan, ve o pozisyondaki oyuncu zenginliğimiz nedeniyle çok da sıkıntı yaşamayacağımız Kleiza'yı kadroya almazdım.
Rakibin takımın iskeletini oluşturan çok iyi yabancıları var. Rowland, Mejiha ve Davis gerçekten çok önemli oyuncular. Bo,Ömer, Emir ve Bojan'a savunma tarafında önemli görevler düşecek. Yine de başta söylediğim gibi, çok sıradışı bir durum olmadığı takdirde, bu maça çok önem veren bir FBU'in sahadan galibiyetle ayrılacağını düşünüyorum.
Herkese iyi pazarlar ve keyifli maçlar diliyorum. Hafta içinde Barcelona analizinde görüşmek üzere.

Tuesday 19 November 2013

Budivelnyk Kiev Analizi

Cuma akşamı saat 20:00 de, EL de normal sezonun ikinci yarısının ilk maçına çıkıyoruz. Bu haftaki rakibimiz açılış maçında karşılaştığımız Ukrayna temsicisi Budivelnyk Kiev. İlk maçı hatırladığımızda ilk üç çeyrek harika bir şut performansıyla 9/16 üçlük sokarak 77 sayı bulup bizi de 71 sayıda tutarak son çeyreğe 6 sayı farkla önde girmişlerdi. Fakat son çeyrekte artan savunma sertliğimize yanıt veremeyerek 1/5 üçlük, 2/7 iki sayı atıp, buna bir de 5 top kaybı ekleyince , inanılmaz bir çeyrek yaşayıp 31/7 lik skorla darmadağın olmuşlardı. Bizden sonra gittikleri CSKA deplasmanında, rakibin hala tam olarak oturmayan düzeninden yararlanıp oldukça iyi bir maç çıkmaralarına rağmen 5 sayı farkla yenilmekten kurtulamadılar. İlk ve son galibiyetlerini aldıkları evlerindeki Partizan maçında da Lavrinovic-Summers ikilisinin toplamda ürettiği 37 sayısının da yardımıyla zor da olsa bir galibiyet çıkarabildiler. 19 Sayı fark yedikleri Fransa deplasmanın arkasında son çeyrekte direnemedikleri Barcelona'ya da yenilerek normal sezonun ilk yarısını ancak tek galibiyet ile kapatabildiler. Yerel liglerinde de , Pazartesi günü deplasmanda elde ettikleri 71-64 lük Kryvbas galibiyeti ile 6 maç sonunda 3 galibiyetle 7. sırada yer alıyorlar.
Screen Shot 2013-11-19 at 1.20.33 PMScreen Shot 2013-11-19 at 1.21.02 PM
İşlerin çok da yolunda gitmiyor olması nedeniyle geçen sene de kadrolarında olan 36 yaşındaki Litvanyalı Dainius Salenga'yı tekrar kadrolarına dahil ettiler.  Blake Ahearn, Janis Strelnieks, Artur Drozdov ve Ricky Minard ile birlikte 1-2 pozisyonlarını dolduruyorlar. Amerikalı Blake Ahearn takımın bir numaralı point guardı. Tecrübeli guard 20 denemeyle yayın gerisinden en çok deneme yapan %40 başarı oranı ile de bunları sokan iyi bir şutör. Ricky Minard daha çok drive üzerinden pozisyon arayan, yayın gerisinden çok şansını denemeyen, savunma ribaundunu alıp tek başına bitirmeyi seven, fiziğini oldukça iyi kullanan bir guard. Letonyalı Strelnieks ise diğer guardlara göre daha bir oyun kurucu, takımını yönetmek üzere bir basketbol oynuyor. Maç başına 3.4 asist ile takımın EL de asist lideri. Drozdov ise güçlü fiziği sayesinde ribaundlara daha çok yardım eden, savunma yönü ile öne çıkan bir oyuncu. 3-4 Numaralarda en öne çıkan benim en beğendiğim oyuncu Micah Downs. 10,4 sayı, 2,2 asist, 3,6 ribaund, 1,2 top çalma , 1 blok ortalamalarıyla oynuyor. %40 ile üç sayı, %57 ile de  iki sayılık atışlarda başarı tutturmuş durumda. Oyunun her tarafında var, atletizmi ve soğukkanlılığı sayesinde krize giren hücumlarda sorumluluk alabiliyor. Dajuan Summers da takımın önemli silahlarında biri. 2,4 top çalma ile savunmada gayet hareketli ellere sahip. Kötü bir yüzdeyle atmış olmasına rağmen yayın gerisinden şutu var. 12,4 sayı ve 4,8 ribaund ortalamalarıyla da gayet faydalı. Maç başına 11 top kullanımıyla Lavrinovic ile birlikte takımın en çok top kullanan oyuncusu. Darjus Lavrinovic ise takımın en önemli silahı. Takımın 5,4 ile ribaund, 16.4 ile sayı lideri. Ancak maç başına yaptığı 3 top kaybı ile bu konuda da  lider :) Center pozisyonunda bir parça Litvanyalı Anisimov dan katkı alsalarda yine de Lavrinovic'i tamamlayabilecek bir oyuncuları bulunmuyor.
Picture1Screen Shot 2013-11-19 at 4.17.27 PM
İstatistiklerde bir çok konuda takım olarak da bireysel olarak da onlardan üstünüz. Biz attığımız sayılarda 86,8 ile 2. sıradayken, onlar yedikleri sayıda 81,4 ile 20. sıradalar. Savunmaları daha çok top çalmaya odaklı olduğu için 8,6 ile bu alanda 2. durumdalar. Ancak hamle yapıp çalamadıkları toplar onların potasına daha kolay sayı olarak dönüyor. Ayrıca 15,4 top kaybı ile bu istatistikte de 3.sıradalar ki biz bu alanda EL'in en iyi takımıyız. Asist/top kaybı oranında biz en iyi 3. takımken onlar en kötü 3. takım durumundalar.
Ne savunmada, ne hücumda Lavrinovic haricinde biz problem yaratabileceklerini sanmıyorum. Ancak bugüne kadar 5 numara savunmasında sürekli sıkıntı yaşadığımız düşünülürse, çok yönlü hücum opsiyonlarına sahip Lavrinovic'i durdurmakta yine sıkıntı yaşamamız kuvvetle muhtemel. Özellikle erken faul problemini de girersek hem size hem boy anlamında da 4 numaralarımızın karşısında durma şansı çok olmayabilir. Onun dışında şut ritmi yakalamalarına izin vermeyip, tempoyu kendi lehimize ayarlayabilirsek , seyircimiz önünde rahat bir galibiyet alabileceğimizi düşünüyorum.

Bu maçın Barcelona&CSKA deplasmanları öncesinde galibiyetle kapatılması 1. sıradaki yerimizin korunması açısından oldukça önemli. Rakibimizin, ne olursa olsun hızlı ve tempolu oynayan, hareketli uzunlara sahip tehlikeli bir takım olduğunu Obradovic de tüm oyuncularımız da farkındadır. Galibiyet serimizin devam edeceği, dolu tribünler önünde keyifli bir maç olması dileğiyle.

Saturday 16 November 2013

Fenerbahce Ulker-Turk Telekom 84-63.. İki farklı yarı

Geçen hafta kaybedilen Tofaş maçı sonrası bu maçın, ligde daha zorlu maçların da olacağını düşünürsek , önemi biraz daha yüksekti. Seyirci de maça futbolsuz hafta sonunun da etkisiyle ilgi göstermiş, bir lig maçı için oldukça dolu bir salon oluşturmuştu. Obradovic de Bogdanovic'i kadroya almayarak hem takıma hem seyirciye mesaj veriyor, üstelik oldukça yorulan Bogdanovic'e de dinlenme fırsatı yaratıyordu.
Gerçi maçın başında ve ilk çeyreğin sonuna kadar skor bulmakta ve ritm tutmakta sıkıntı yaşarken akıllara Bogdanovic sıkça gelmiş olabilir. Onun birebirlerinin, ve sayı sıkıntısı yaşadığımız anlarda gönderdikleri üçlüklerin uyuyan seyirciyi de uyandırma maçın içine dahil etme anlamında oldukça önemli olduğunu biliyoruz.
Her iki takımda maça adam adama savunma ve hücumda pota altını zorlayarak başladığını gördük. Zoric Nanterre maçındaki kötü oyununun da etkisiyle bu maça aşırı istekli ve enerjik başladı.  Maç boyunca 13 top ile takımın en çok top kullanan 21 sayı ile en çok sayı üreten oyuncu oldu. İlk tv molasına dengede, 10-10 ile girildi. Mola dönüşü TT alan savunmasına döndü ve ilk yarı boyunca bunda oldukça başarılı oldular. İlk hücumda Melih ile denediğimiz üçlük de başarılı olamadık. Üst üste bir çok hücumda 24 saniye süresinin sonunda zorlama şutlar atmaya başladık. TT ise iyi top çevirip iki başarılı üçlük buldu. Yine de kaptığımız toplar ve Metecan'ın ekstra skor katkısıyla ilk çeyrek 19-20 tamamlandı. TT doğru basketbol oynayıp Kerem'in hücumları iyi organize etmesi ve yaptığı asistler ile , Luka Bogdanovic'in hem şutları sokması hem savunmadaki katkısıyla maç boyunca zorlu bir rakip olacağını ilk çeyrekte gösterdi. Zoric'in bu çeyrekte 10 sayı ürettiğinin altını da çizelim.
İkinci çeyreğe de alan savunması ile başlayan TT hücumda da pick&roll ile boş pozisyonlar bularak kolay sayılar üretti. Alan savunmasına doğru hücum edemememiz, şutlarımızın girmemesi, yaptığımız top kayıpları ile 3 dakika geride kaldığında 30-21 geride kaldık. Ancak Emir bulduğu üçlüğün arkası bir de top çalıp fast break ile bitirince seyirci de havaya girdi  ve savunma sertliği arttı. Ancak bulduğumuz hava çok uzun sürmedi , takımda Emir haricinde kimse potaya bakmayınca, o da şutları zorlayıp başarılı olamayınca ritm yine bozuldu. Cemal Nalga'ya yapılan bence yanlış bir karar olan centilmenlik dışı faulleri değerlendiremeyen TT karşısında, Ship'in yaptığı faul, bence bu da yanlış bir karardı, arkasına itirazları sonrasında kazanılan teknik faulu biz Kleiza'nın bulduğa beş sayı ile iyi değerlendirince bir anda maça yine 35-35 lik denge geldi. Ömer Onan'ın üçlüğüne rağmen TT ilk yarıyı 41-38 önde kapattı.
İlk yarıyı 12-4 üçlük atarak kapattık ki bu istatistik ikinci yarıda 7-6 olarak gerçekleşecekti.
İkinci yarıya onlar bir basketfaul ile 3 sayı bularak başlarken biz yine bir basit top kaybıyla başladık. Yine ortada sayılabilecek bir karar ile bir kez daha centilmenlik dışı faul kazanan Cemal Nalga bunları yine değerlendiremedi. Ancak bu faul ile birlikte hakem kararlarına tepkisi iyice artan seyircinin maçın içine girmesi ve savunmada takıma ıslıklarıyla destek olmasıyla TT hücumları üretkenliğini kaybetmeye başladı. Bu arada Emir'in Andric'e bir bloğu var ki, seyirci bu blok ile iyice coştu. Üçüncü çeyreğin 5 dakikası dolduğunda skor 47-46 FBU üstünlüğünde geçildi. Mücadele gücü artan takımımız her topa atlayıp seyirciyi de arkasına aldıkça daha iyi oynamaya başladı. Bu periodda ilk yarıda 41 sayı bulan TT sadece 11 sayı bulabildi.
Son çeyrekte ise tam bir Fenerbahçe şov vardı parkede. 25-11 sonuçlandı bu period ve darmadağın oldu TT. İnanılmaz top kayıpları, çok kötü şut seçimleri ve dağılan konsantrasyonları teslim bayrağını çektiler. Biz ise harika asistler yapmaya , üçlükleri sokmaya, savunmada çok istekli oynamaya başladık. Takım havasını bulunca topu o kadar güzel paylaşıyor ki kimse kendini düşünmüyor, sürekli asist arıyor. Giren-çıkan herkes takım için oynayıp katkı verdi. Rakip oyundan öyle bir düştü ki, bir top çalma sonrası bizden 4 kişi fast break'e koşarken TT dan bir kişi bile geri koşmadı. Maçın sonlarına doğru Barış ve İzzet de oyuna girdi. Aslında bu iki oyuncunun potansiyellerini ve Banvit'te neler yaptıklarını düşündükçe takımın ne kadar geniş ve önemli bir kadrosu olduğunu çok rahat söyleyebiliriz.
Takımımız seyir zevki ve galibiyet sevinci vermeye devam ediyor. Cuma akşamı yine Ülker Arena'a da buluşup Budivelnyk maçında takımımızı destelemek için görüşmek üzere.

 Screen Shot 2013-11-17 at 9 26 52 AM

Friday 15 November 2013

Fenerbahçe Ülker-JSF Nanterre : 83-66.. Skoruyla anlaşılamayacak bir maç

Euroleague'de normal sezonun ilk yarısını geride bıraktığımız Nanterre maçı sonrasında, Real Madrid ve Olympiacos (büyük ihtimalle bu akşam kendi evinde oynayacağı Polonya ekibi Stelmet Zielona Gora'yı yenecektir) ile birlikte yenilgisiz 3 takımıdan biri olarak grubumuzu iki EL devinin önünde lider olarak bitirdik. Öncelikle bu başarıdan dolayı başta coach'umuz Obradovic'i sonra tüm takımımızı ve bu takımın kurulmasında emeği geçen yöneticilerimizi tebrik etmek istiyorum.

Bu hafta bir kez daha , harika bir salonda, takımına güvenen ve oynadığı basketboldan keyif alan,  salonu doldurmuş bir taraftar topluluğunun önünde, her hafta başka bir branştan sporcularının destek verdiği, Aziz Yıldırım ve Ersun Yanal'ın birlikte maç izleme alışkanlığı yarattığı, maçtan önce tüm otoritelerin favori göstermekten çekinmediği Fenerbahçe Ülker basketbol takımını izlemek üzere salonda olmaktan dolayı çok gururluydum. Senelerdir bu ortamın oluşması için bekliyordum. Bir de özellikle bu hafta ilk defa ses ve ışık gösterileriyle takımın  taraftara tanıtımının yapılması maç konsantrasyonumuzu daha da arttırdı.

Maça çok iyi başladık. Bojan'ın turnikesi, Kenan'ın top çalması , Vidmar'ın pota altında bomboş bitirecekken faul ile durdurulması, arkasına Emir'in turnikesi ile maç iyi hazırlandığımız ve doğru basketbol oynadığımızı görmek kazanmaya olan inancımızı daha da arttırdı. Nanterre coach'u Pascal Donnadieu çok güvenmediği 5 numaraları yerine iki dört numarasıyla oyuna başlamış olmasına rağmen pota altına çok rahat gidebiliyor olmamız nedeniyle daha bir dakika dolmadan Passave'ın yerine Ali Traoeri oyuna sokarak belki de bizim açımızdan çok rahat geçebilecek bir maçı bu hamleyle maç sonuna kadar kopmadan götürebildi. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu sezonki en zor maçımız oldu. Maçın sonu hariç bir anında maçı koparamadık. Bunun aslında çok basit bir nedeni var. Şu istatistiğe bir bakın:

Budivelynk maçı: Lavrinovic+Summe.. 21+12=33 sayı
Barcelona maçı: Tomic+Lampe.. 16+13=29 sayı
CSKA maçı: Hines+Kharyapa..17+9=26 sayı (nispeten en rahat olduğumuz maçtı, Kaun+Kristic ikilisi toplam 7 sayı ürettiler)
Partizan maçı: Louvergne tek başına 20 sayı
Nanterre maçı: Ali Traore tek başına 20 sayı

5 numara savunmasında ciddi problemler yaşıyoruz. Bunun bence birinci sebebi çok erken faul problemeni giren Vidmar-Zoric ikilisi. Ayrıca Zoric faul problemine giremese bile pota altında Vidmar kadar caydırıcı ve kalıplı olmaması nedeniyle rakip pivotlar daha rahat hareket ediyor. Özellikle adam değişmeli savunmamızda arkasında pivot bulmayan rakip uzunlar direk potaya giderken Vidmar da sahada yoksa yardıma gelme konusunda sıkıntı yaşıyor olmamız nedeniyle yukarıdaki rakamlara ulaştırmış oluyoruz rakip uzunları. Bizim maça kadar sadece 9 şut kullanan Partizan pivotu Louvergne bizim maçta 20 attı, yine bizim maça kadar 5 sayı ortalaması olan Ali Traore bizim maçta 20 attı. Obradovic de bu sorunun farkında ve kısa zamanda buna çözüm bulacağını düşünüyorum.

Maça dönersek, yine durdurulamaz bir hücum performansı ile başladı Bogdanovic, turnike attı, sırtı dönük jump-shot ile bitirdi, üçlük attı, ve ilk çeyreğin bitmesin 3.25 saniye kala takımın bulduğu 17 sayının 9 sayınısa imza attı. Sadece o değil takım olarak hücumda gayet iyi başlamış olmamız rağmen hücum gücü çok düşük bir takım olan rakibimizden 19 sayı yemiş olmak aslında çok da memnun edici bir durum değildi sanırım Obradovic için. Çok sert savunma yapıyor olmalarına rağmen sadece bir kez top çalıp fast break atabilmeleri belki de daha da artacak skorlarının 19 da kalmasına neden oldu. Topu iyi paylaşıyor olmamız ve doğru hücum tercihleri kullanmamız  nedeniyle iyi bir hücum performansı sergilediğimiz söylenebilir. İlk çeyreğin sonuna doğru düşen tempomuz , kaçan şutlarımızın ve verdiğimiz hücum ribaundalarının de etkisiyle son bir dakikaya 19-19 berabere girdik. Ancak Zoric'in çizgiden bulduğu iki sayıya Bo'nun son saniyelerde bulduğu inanılmaz basket faul ile skoru 23-19 a taşıyabildik.

ikinci çeyrekte Nanterre'in istediği gibi düşük tempo ile başladı. Kleiza'nın bir kaç maçtır tutturamadığı ritminin de etkisiyle şutları zorlaması, Bogdanovic üzerinde savunmanın giderek sertleşmesi, top dolaşımının yavaşlaması ile, ilk basketmizi 3.15 saniye sonra Bjelica'nın potaya gitmesi sonrasında bulduk. Tabi onlarında sayı bulamıyor olduğunun altını çizmek lazım. Bu basketin arkasına , hücum da biraz ritim yakalayıp bir anda skoru 30-11 e taşıdık. Özellikle Bjelica hücumda çok iyi savunulan Bogdanovic'in açığını ekstra işler yaparak kapattı. Traore-Jeiteh ikilisin dışarda olduğu anlarda bizim de Kleiza-Bjelica ikilisini daha rahat kullanma şansını yakalamamız hücumda sıkıntılarımızı azalttı. Son saniye Kleiza'nın bulduğu basket ile soyunma odasına 44-32 gibi gayet iyi bir skorla gidebildik.

Üçüncü çeyreğe de harika başladık. Bir top çalma arkasına kolay Bogdanovic turnikesi arkasına Bjelice üçlüğü ve Emir asistinde Zoric basketi ile 7 sayı bulurken, rakibin bir son saniye mucize üçlüğü haricinde hücum etmekte zorlanmalarına şahit olduk. Ancak dünün en çok aksayan ismi olan Zoric'in üzerinde hem Will Daniels ile hem de Traore ile basketler bulmaya başladılar. Bunlar yetmiyor gibi hücum ribandlarını da ,Zoric'in hiç bir varlık göstermemesi nedeniyle toplamaya ve ordan sayı bulmaya başladılar. Zoric hem savunmada bu kadar aksarken hücumda da zorlama atışlar ile hücum ritmimizin bozulmasına neden oldu ve sonunda Vidmar'a yerini bıraktı. 4 dakika dolduğunda 51-41 ile öndeydik. Ama hala tam anlamıyla rakibin mücadelesini kıramamıştık. Hücum da top kayıpları arkası arkasına gelmeye başladı. Dış şutlar da girmeyince kısa süreli bir krizle girdik tv molasına. Bir türlü dış şutlarda isabet bulamıyorduk,  10 üçlük denemesinde sadece 2 isabet bulabilmiştik. Üstelik savunma ve ribaundlarda takıma enerji vermesine rağmen hücumda iki hatalı yürüme yapan Vidmar nedeniyle potayı göremeden savunmaya dönmek iyice takımın dengesini bozdu. 2 dakika sadece 9 sayı üretebilmiştik ki Kleiza'nın yakın atışıyla bir basket bulup farkı tekrar 10 sayı çektik ve rakibe molayı aldırdık. Mola dönüşü de daha önce 2 üçlük kaçıran Melih bir kez daha denedi ve üçlüğü buldu. Toplamda sadece 14 sayı bulduğumuz bu periodda savunmadaki sertliğimiz sayesinde sadece 18 sayıya izin vererek son çeyreğe son saniyede yediğimiz üçlük ile 58-50 önde girdik.

Ara ara vites arttırmamazı rağmen maçı bir türlü koparamamış olmamız takım ve seyirci üzerindeki baskıyı arttırdı. Yine iyi başladık son çeyreğe ve Bo'nun yayın gerisinde bulduğu basket ile farkı 11 sayıya çıkardık ama maalesef hala düzenden çıkaramadık onları, hala ısrarla top çevirip potaya yakın atışlarla sayı bulmaya devam ettiler. Özellikle Vidmar'ın sert bi şekilde yere düşmesi sonrası kenara gelmesiyle bir kez daha oyuna giren Zoric'in üzerinde basket bulmaya devam ettiler. Hücumda tıkandığımız bir anda Zoric hareketli perdesi sonrası 4.faulünü aldı ve kenara geldi, aslında belki de çok hayırlı oldu bu. Ancak oyuna Vidmar yerine Bjelica girince pota altı sertliğini yine sağlayamayıp içerden sayı bulmalarına engel olamadık. Bir de Daniels üçlüğü bulunca maçın bitmesin 4.14 kala  bir anda skor 65-61 e geldi ve Obradovic molayı almak zorunda kaldı. Açıkcası Barcelona maçını nasıl kazandıklarını düşününce maçın senaryosu çok benzer bir şekle gelmesi benim de endişelerimin artmasına neden oldu. Neyse ki moladan Emir'in üç sayılık atış sırasında faul alması ve bunların tamamını sayıya çevirmesiyle bir nefes alır gibi olduk. Tam şimdi rahat bir nefes alacağız derken Foster da üçlüğü göndericen fark yeniden 4'e indi. Vidmar'ın tekrar oyuna girmesi, savunmanın yeniden sertleşmesi ve Emir'in bir top çalma arkasına Bo'nun ikinci üçlüğü ve savunmada yine Emir'in inanılmaz bloğu ile onları boş döndürünce bu sefer geri dönemeyecekleri yumruğu indirme fırsatını yakaladık. Ve seriye başladık:) 68-64 den sonra ritim ve moral kazanan hücumlarımız gerçek performansına döndü, Bogdanovic'in üçlüğü ile skor 76-64 e geldi ve artık arkamıza yaslanıp maçın sonunu rahat bir şekilde beklemeye başladık. Seriyi 15-2 ye taşıyor rakibi dağıtıyor ve bir galibiyete daha imzaya atıyorduk. Son 2 dakika da farkı 15 lere taşımak maçın gerçek hikayesini göstermiyor ama maçın kazanılması ve farklı kazanılması hem takımın hem taraftarın maç içinde bozulan moralinin yerine gelmesine neden oldu.

Bu maç gösteriyor ki, bu takım hem coach'u ile hem kadrosu ile çok büyük bir potansiyel taşıyor. Şutlarımız girmese bile doğru beşler ile sahada kaldığımız zaman savunmada direnç koyup rakibe sayı şansı vermeyebiliyoruz. Emir ile Bo ile savunmada fark yaratabiliyor, Bjelica ve Bogdanovic ile sıkışan hücumları açabiliyoruz. Kaç maçtır Kleiza'nın gerçek performansına ulaşamamasına rağmen takım bunu bir şekilde tölere edebiliyor. Aksayan yanlarımız hala var tabi ki, ancak bu kadar kısa zamanda bireysel anlamda bu kadar fark gösteren bir oyuncu kadrosuyla ilerisi için ümit ve beklentilerim her geçen gün daha da artıyor.

Cumartesi akşamı futbolsuz haftasonunda Türk Telekom'u Ülker Arena'da ağırlayacağız. Bu takımın sadece EL de değil, her zaman dolu tribünlere oynamayı hakettiğini söylememe gerek yok. Bu maçta salonu yine doldurmak takıma gerçekten ne kadar sahip çıktığımızı, yaptıkları işleri takdir ettiğimizi göstermek göstermek anlamında önemli bir mesaj olacaktır. Tüm basketbolseverleri salona davet ederek bugünkü yazımı sonlandırıyorum.

Görüşmek üzere.

Tuesday 12 November 2013

JSF Nanterre Analizi

ARTIK  http://basketbolkeyfi.com/ ADRESİNDEYİM...

Euroleague de normal sezonun ilk yarısınn son maçına geldik. Bu Perşembe 20:15 de Ülker Arena'da Fransız Şampiyonu JSF Nanterre'i ağırlayacağız. Bu maç öncesi izlediğim maçları ve şu ana kadar oluşan istatistikleri ile rakibimizi analiz etmeye çalıştım.

Geçen sene Fransa ligini şampiyon bitirip tarihlerinde ilk kez EL'e katılma hakkı kazandılar. Kendi ligilerinde 6 maçta 5 galibiyet aldılar. Tek yenilgilerini bu hafta sonu LeMans karşısında 69-67 skorla aldılar. EL'de çok da iyi başlamadılar. İlk maçın da heyecanlıyla EL favorilerinden CSKA'nın 1-11 üçlük attıkları, ve sadece 62 sayı buldukları bir günde, ev sahibi de çok kötü bir şut yüzdesiyle oynayıp , ilk çeyreğini 10 sayı, ilk yarısını 8 sayı önde bitirdiği maçta, tüm ikinci yarısı boyunca sadece 24 sayı bulup maçı kaybettiler.

Partizan maçında ise tam anlamıyla dağıldılar. Aşırı sert Partizan savunmasına karşı hiç hücum edemediler. Sadece 3 oyuncunun toplamda 7 kere geldiği faul çizgisinden ancak 3 sayı çıkarmalarının da etkisiyle maçı 43 sayı ile tamamladılar. Durumun vahamiyetini anlatmak için 2 ve 4 çeyrekte, toplam bakın iki çeyreğin toplamında 12 sayı bulabildiler. Bu iki kötü maçın sonrasında mucize bir Barcelona deplasmanı kazandılar. 3.çeyreğin son dakikasında 60-48 gerideyken Jeremy Nzeulie'nin üç sayılık basketi ile son çeyreğe 9 sayı geride girip, bu çeyrekte Barcelona'ya sadece 7 sayı izni verip 20-7 lik çeyrek skoru ile maçı kazandılar. Maç sonunda Barcelona coach'u Pascual maçın son çeyreğinde kimliklerini ve karakterlerini kaybettiklerini ve bu da onlara çok acı bir mağlubiyete neden olduğunu söyledi.
Geçen hafta sahalarında oynadıkları Budivelnyk maçı ise Partizan maçının tam tersi gibiydi. İlk çeyreği 27-8, ikinci çeyreği ise 51-23 sonuçlanarak, maçı orada bitirdi ev sahibi. Bu yarıda 7-9 üçlük atarak çaresiz bıraktılar Budivelnyk'i. Tabi sadece hücumdaki iyi performanslarını söylersek hata etmiş oluruz. Öyle bir savunma yaptılar ki Budivelnyk'in bize ilk yarıda 43 Partizan'a 44 sayı attığı düşünülürse bu maçta attıkları 23 sayının sadece kötü şutlarından değil Nanterre'in iyi savunmasından olduğunu da söyleyebiliriz.

Tipik Fransiz basketbolu oynuyorlar. Çok uzun olmayan ama atletik özellikleri yüksek oyunculardan kurulmuşlar. Savunmada dediğim gibi agresif ve saldırganlar. 7,8 top çalmayla EL'de 6. sıradalar. Maçın içinde olup sistem dışına çıkmadıkları zaman son saniyeye kadar topu dolaştırıp boş şutu bulmaya çalışıyorlar. Bu hücumun 2. saniyesinde de 24. saniyesinde de olabiliyor. Pota altında oynayacak çok oyuncuları yok, iki 2,10 civarı iki oyuncuları var Ali Traore ile Mouhammadou Jaiteh(Takımın en genç oyuncusu 19 yaşında)  toplamda 21,3 dakika süre alıyorlar. Ve oynadıkları süre boyunca çok top kullandıkları söylenemez.İkinin toplam katkısı 10 sayı 4,8 ribaund.  Uzun oyuncu rotasyonlarını daha çok uzun forvetler Deshaun Thomas, Johan Passave ve Will Daniels ile dolduruyorlar. Ki bu oyuncular aslında 4 gibi bile değil 3 numara gibi oynuyorlar. 2,10 civarındaki uzunları savunurken kısa kalan boylarını da yardımlaşarak tölere etmeye çalışıyorlar. Will Daniels takımın EL deki en skorer oyuncusu, 12 sayı 5 ribaund ortalaması tutturmuş durumda. Onun ardından 9,5 sayı 3,5 ribaund ortalamalarıyla Deshaun Thomas geliyor. Johanne Passave ise takımın 5,3 ile ribanud lideri, ayrıca maç başına 6,7 sayı ortalaması ile oynuyor.
Genelde birebir oynamıyorlar. Sadece, atletik yapısı, hızlı çıkardığı şutlar ribaundlara desteği ile takımın önemli bir parçası olan Sergii Gladyr bu işleri bazen yapıyor.


Takımın guardları Trenton Meacham, Jekel Foster, Jeremy Nzeulie ve David Lighty. 24,3 dakika süre alan Meacham birinci opsiyon durumunda, topla çok hareketli ve elinde en çok top kalan bir oyuncu. Oldukça hızlı ve hareketli bir amerikalı. Çok güvenilir bir şutu yok, 15'i üçlük denemesi olan 22 şut kullandı şu ana kadar, 4-4 isabet yakalayıp 7 sayı ortalaması tutturdu. Nzeulie ve Foster da çok farklı değil ve Meacham'dan kalan süreyi paylaşıyorlar. Foster bizde geçen sene kısa bir süre forma giyen JR Bremer'a benzer bir oyuncu.

Takım istatistiklerine bakarsak da çok da tehdit edecek bir tarafları gözükmüyor açıkcası. Bir çok alanda çok daha üstün  durumdayız. Tek önemli özellikleri savunmaları. Maç başına 65,75 sayı ile Real Madrid'in ardından en az sayı yiyen ikinci takım durumundalar. Bu savunmalarını çaldıkları 7,3 top ile ödüllendiriyorlar. Bunun haricinde bir çok istatistikte 24 takım içinde sonuncu sıradalar. 63,3 sayı ile en kötü hücum eden, 8 deneme ve %59,3 başarı oranı ile en kötü faul kullanan, 56,3 verimlilik puanı ile bu kategoride en az puan toplayan takım durumundalar. Ayrıca 12,3 asist rakamı ile 23., genel şut yüzdesinde de %42,4 ile 22. durumdalar.


Çok küçük bir salonda etkisi az bir seyirci önünde oynuyorlar. Bu nedenle kendi sahaları ve deplasman pek farketmiyor onlar için. Önemli olan onları düzenden çıkarmak, o zaman kontrolsüz hücum edip savunmada da çok aksıyorlar. Dolu tribünler önünde maça iyi başlayıp konsantrasyon kaybı (bu maç için tek endişem bu) yaşamadan oynarsak rahat bir galibiyet alacağımızı düşünüyorum. Güzel ve keyifli bir basketbol akşamı olması dileğiyle...










Monday 11 November 2013

Tofaş-Fenerbahçe Ülker.. Kabul Edilebilir Bir Yenilgi

ARTIK  http://basketbolkeyfi.com/ ADRESİNDEYİM...

Cuma akşamı saat 23.30 civarı bitti Partizan maçı. Duşlarını alıp otele gitmeleri ve yatağa girip uyumaları normal şartlarda saat 03:00 ü bulmuştur. Tabi kazanılan maçın da sevinci ile belki bu saat daha da ileri gitmiştir. Ertesi gün sabahtan ilk uçakla İstanbul'a geldiklerini düşünsek bile yol yorgunluğunun ardından antreman yapmaya fırsat bulduklarını bile sanmıyorum. Bursaya Pazar sabahı gittiklerini düşünsek bile gerçekten gözlerini açamadan maçı çıktıklarını söylemek çok da yanlış olmaz.

Maçı 6.5 yaşındaki oğlum Arda ile birlikte seyrediyoruz, ben bu maçtan biraz endişeli olduğumu ve yenilme ihtimalimiz olabileceğini söyledim. Oysa ki maça çok iyi başlayan takımımız Arda'nın bana 'baba bak gördün mü hiç de yorgun değiller' demesine neden oldu. Ben de emin olmamasını maçın sonlarına doğru yorgunluğun etkisini daha çok gösterebileceğini söyledim, keşke söylemeseydim :)

Gerçekten maça çok iyi başladık. Obradovic Bo'yu dinlendirmek için kadroya almamıştı, önce bunun çok da doğru bir tercih olmadığını düşünürken Barış'ın biraz daha süre alıp kadro içinde kendine yer bulabilme şansını yakalaması açısından faydalı olacağını düşündüm. Üstelik Emir'in de bu pozisyona yardımıyla çok da büyük bir problem olmamasını düşünmek olası bir durumdu. Maçın başında yine Bojan skor yükünü üstlenirken savunma enerjisi de gayet yüksekti. Tek olumsuz konu Bo'nun da olmadığı günde Kenan'ın çok erken 3 faul alması idi. İlk çeyrekte içerden dışardan kolay hücum eden FBU period sonuna 22-18 önde girdi.

İkinci çeyreğe de çok hızlı girdik, bir anda 8-0 lık seriyle farkı 12 ye skoru da 30-12 ye getirdik. Rahat bir şekilde maçı götürüyor ve sanki kolay bir galibiyet elde edeceğimiz izlenimini veriyorduk. Tabi bunda Tofaş'ın bir numaralı skor opsiyonu durumundak Marcus Denmon'ın ilk yarı boyunca 0 sayı ile oynamasının büyük payı vardı. Ara ara oyundan düşmemize rağmen devreye 43-35 girmeyi başardık.

İkinci yarı ise sahada bambaşka bir Marcus Denmon vardı. İlk yarı doğru dürüst potaya bakmayan Denmon, aldığı her topu kullanmaya ve hatta isabetli kullanmaya başladı. Onun etkisiyle Stipcevic, Balazic ve Serhat da üçlük yağdırmaya başladılar ve 3.çeyreğin sonunda fark bir sayıya indi. Sadece çok iyi hücum eden Tofaş değildi farkın azalmasını sağlayan, artık direnecek gücü kalmayan FBU de buna oldukça yardım etti. Bir çok pozisyonda bomboş kaldı Tofaş'lı oyuncular. Her geçen dakika bizim direncimiz düşerken Tofaş'lı oyuncuların maçı kazanmaya olan inancı artmaya başladı. Ve belki de bu sezon oynadığımız maçlar içinde ilk kez pes etmiş bir görüntü verdi takımımız. Bir önceki yazımda bir konudan bahsetmiştim. Rakiplerimiz bize karşı boş pozisyonda dahi olsalar çok kötü şut atıyorlar diye. Anında tekzip geldi Tofaş'tan :) İkinci yarıda inanılmaz bir yüzdeyle şut attılar. Bizim gücümüz ve inancımız azalırken rakibin bu şekilde şut atması mağlubiyeti kaçınılmaz hale getirdi. Sadece Marcus Denmon, 8-6 üçlük attı, ve sıfır sayıyla bitirdiği ilk yarının ardından maç sonunda 26 sayıya ulaştı. Bunun yanında yaptığı 3 asist ve 6 ribaund ile maçın tartışmasız kahramanı oldu.

Arada bu tarz yenilgiler görebileceğimizi düşünüyorum. Bu nedenle takım içinde rotasyonda daha az süre olan oyuncuların devreye girmesi sorumluluklarını arttırması şart gibi duruyor.


Saturday 9 November 2013

Partizan-Fenerbahçe Ülker.. Bogdanovic Maçı Aldı Götürdü

ARTIK  http://basketbolkeyfi.com/ ADRESİNDEYİM...

Maç öncesinde coach Vujosevic'in verdiği röportajda, Fenerbahçe'ye ne kadar saygı duyduğunu , çok başarılı bir kadroya ve coach'a sahip olduğunu ve ancak çok mücadele ederlerse galip gelebileceklerini belirtmişti. Tüm takım ve seyirci olarak da aynı ruh halinde ve düşüncede olduklarını maçın daha ilk dakikasında gösterdiler.

Fenerbahce CSKA maçının 2.çeyreğinin sonları ile 3.çeyreğin bir kısmında hücumda aşırı zorlanmış , düzen dışına çıkıp topu Bojan ve Linas'ın ellerine bırakıp onların bir şeyler yapmasını ummuştu. CSKA savunması aşırı sertleşmiş ve topu dolaştırmayı beceremeyen takımımız o dönemde sayı üretemez hale gelmişti.

O maç o kısmı haricinde savunması ile ünlü Barcelona maçında bile dünkü Partizan savunmasına zorlandığı kadar zorlanmamıştı Fenerbahçe. Özellikle ilk yarının tamamında daha önceki 11 maçın aksine sanki hiç hücum seti olmayan bir takım görüntüsündeydik. Partizan o kadar agresif savunma yapıyordu ki, birçok pozisyonda FBU oyuncuları çaresiz bir görüntü sergiliyordu. Tabi takımın birinci skor opsiyonu olan Bojan'ın üzerinde yapışkan Kinsey vardı. Öyle bir yapıştı ki ona , hem top aldırmadı hem de aldığı topları çok zor pozisyonlarda kullanmak zorunda kaldı.

Bu kadar inançlı ve enerjik çıktıkları maçta 2 dakika boyunca bize sayı imkanı vermediler. Gerçi onlar da üretken olamadılar. Zaten maç öncesi analizimde belirttiğim gibi çok harika bir hücum sistemleri yok. Daha çok kaptıkları toplar ve savunma ribaundları arkasına attıkları fast break ler ile hücum ribaundu yapıp potaya yakın basketler buluyorlar. Maçın ilk sayıları da yine kaptıkları bir topun arkasına attıkları fast break sonrasında geldi. Maçın hemen başında Musli'ye çalınan bir hücum faul sonrasında Vujosevic, aşırı motivasyonu ve kazanma hırsının etkisiyle ( ki genelde sakin bir coach tur ve hakemlere çok da itiraz etmez) itirazlarını öyle bir arttırdı ki hakem teknik faulü çaldı. Bu teknik faul sonrasında onun başını çok yaktı. İlk tv molasına girerken skor 7-6 idi. Biz savunmada zorlanmaktan sayı atamıyorduk ama onlarda buldukları tüm şutları kaçırma yarışına girdiler. Aklıma takılmıyor diyor, kaç maçtır bütün rakiplerimiz bize karşı çok kötü şut atıyorlar(Budivelnyk'in ilk 3 çeyreğini bunun dışında tutmak lazım). Acaba bir büyü mü yapıyoruz bilemiyorum:) Ancak bu kötü şutlarını aldıkları hücum ribaundları ile tölere ettiler. Sadece hücum ribaundlarını söylersek haksızlık yapmış oluruz, savunma ribaundalarını da aynı arzu ve istekle toplayıp hızlı hücuma çıkmaya devam ettiler tüm çeyrek boyunca. Hatta bir pozisyonda savunma ribaunduna 3 Partizan'lı birden girip topu paylaşamadılar ve Emir kucağında bulduğu topu sayıya çevirdi. İlk çeyrekte sadece 13 sayı bulabildik ki bu güne kadar oynadığımız 3 maçın ilk çeyreklerinde ortalama 23 sayı atmış bir takımdan bahsediyoruz(bu üç maçın ikisinin Barcelon ve CSKA olduğunu hatırlatmakta fayda var).

Budivelnyk maçında Partizanın mağlubiyet almasının en önemli nedeni uzun oyunculardan yedikleri sayılardı. Biz ise neredeyse hiç sayı bulamadık ilk yarı boyunca. Partizan ise çok akışkan olmayan hücumuna rağmen ikinci çeyreğin ortasına geldiğimizde aldıkları 8 hücum ribaundunun da yardımıyla 30 sayıya ulaştı ve biz sadece 19 sayıda kaldık. Tam krize girmiştik ki Bjelica uzaklardan bir üçlük buldu ve bununla beraber ivme yakalayan takım 6 sayı daha bulup 9-0 lık bir seri ile maçı dengeye getirdi. Tam şimdi maçın içine girdik derken hücum ribaundaları vermeye ve anlamsız top kayıpları yapmaya devam edince, 7 top kaybı ile verdiğimiz 9 hücum ribaundu sonrasında soyunma odasına 38-30 geride girdik. Bu çeyrekte Lauvergne 10 sayı bularak istatistiklerinin üzerine çıkarken bunları neredeyse hepsini hücum ribaundları sonrasında yaptı.

Aslında 2.yarıya da takım olarak iyi başlamadık. Ancak Bojan'ı bunun dışında bırakmak lazım. Maç sonunda 9-6 ya ulaşacak inanılmaz üçlük yüzdesinin başlangıcını yaptı diyebiliriz. İlk yarı boyunca sadece bir üçlük isabeti bulan Bojan ikinci yarıda tam 5 üçlük isabeti buldu. Bu üçlüğün arkasına basketten sonra Linas'a gelen faul ile top yine bize geçti ve Emir'in basketiyle birden skor 40-35'e geldi. Ve belki de maçın dönüm noktalarından biri yaşandı. Coach Vujosevic bir kez daha teknik faul alıp diskalifiye oldu ve Partinaz'ın ipini kendi çekti. O andan itibaren maç bir sinir harbine dönüştü. Her karara itiraz etmeleri seyircilerininde gazı ile bunu abartmaları oyunlarına da yansıdı ve oldukça zararlı çıktılar. İşte genç ve tecrübesiz bir takım olmalarının dezavantajını burada fazlasıyla yaşadılar. Fenerbahçe bundan sadece bir pozisyonda etkilendi. O ana kadar skor katkısı veremeyen Linas Kleiza bir basket faulun ardın itiraz edince teknik faulu yedi.

Bunların arkasına bir de Gagic teknik faul aldı. Hatta o kadar sinirlendi ki arkadaşı tutmasaydı herhalde hakemi arkadan yakalayıp boğazını sıkacaktı. Tüm bunlar onların savunma konsantrasyonunu fazlasıyla dağıttı. O ana kadar potaya gitmekte çok zorlanan FBU bir anda rahat turnikeler atmaya başladı. 3.Çeyreğin tv molasına girerken skor 49-48 idi ve bu 5 dakikada FBU 19 sayı buldu(İlk çeyrek 13 ikinci çeyrek 17 sayı bulduğumuzu hatırlatırım) Bunun üzerine maç boyunca yaptıkları en önemli taktik hatasını yapıp alan savunmasına döndüler ve ne olduğunu bile anlamadan 2 tane Bojan'dan bir tane de Bjelica dan üçlük yediler. Bu çeyrekte 30 sayı bulup skoru 60-57 lehimize çevirmeyi bildik. Tabi ki kontrolden ve düzenden çıkmalarının, Milosavljevic'in hiç oyuna katkı verememesinin, coach larının diskalifiye olmasının etkisi çok büyüktü ama belki onlardan daha büyük bir etki , hiçbir pozisyonda tereddüt dahi etmeden şutları sokan Bojan Bogdanovic etkisi çok daha büyüktü.

Son çeyreğe ise Kenan Sipahi damgasını vurdu. Ara ara maçın içine girmeye çalıştıkları her anda Kenan, asistleri, top çalmaları , ve sayılarıyla Partizan'ı bitirdi. Kenan'a durdurulamaz bir şekilde hücum eden Bojan'ın performansı ve Emir'in de desteği eklenince FBU oldukça rahatladı. Tabi özellikle maçın son 5 dakikasında Bo, Kenan ve Emir'in , Vidmar'a verdikleri harika asistleri unutmamak lazım. Tabi Vidmar da bunların çoğunu içine vurarak rakibi moral olarak da iyice çökertti.

Lauvergne'in önceki üç maç boyunca attığı 9 şut olmasına ve potaya az bakıyor olmasına rağmen bizim uzunların hiç varlık gösteremediği (maçın sonunda Vidmar'ın performansı hariç) günde 9 şut deniyor bunlardan 7 isabet buluyor ve 6 kez de geldiği çizgiden hiç kaçırmadan atarak toplamda 20 sayıyı ulaşırken bir de daha önce pek de katkı alıp kullanmadıkları Mulitinov'un ekstra 8 sayısına rağmen maçı kaybetmelerine, önceki maçlarda toplamda 30 sayı bulan Milosavljevic&Bogdan Bogdanovic ikilisinin sadece 12 bulması ile aşırı hırs ve tecrübesizlik neden oldu diyebiliriz. Ancak daha önce de söylediğim gibi Bogdanovic öyle anlarda öyle şutlar soktu ki, zaten ondan nefret eden tüm Pionir Arena iyice zıvanadan çıktı. Toplamda 26 sayı buldu yıldızımız , ve bunun 19'unu 2.yarıda buldu.

Maçla ilgili diğer ilginç bir istatistik de serbest atışlardı. Partizan oynadığı üç maçın toplamda 33 kere geldiği faul çizgisine bu maçta tam 27 kere geldi.

Gerçekten çok kapasiteli bir takım FBU. Ve kapasitenin ortaya çıkmasının tek sebebi Obradovic. Geçen sene de bu takımda olan Bo, Bojan ve Emir üçlüsü şu an takımın en önemli silahları ve onları bu hale getiren tek şey Obradovic. Bunun dışında 18 yaşındaki Kenan, geçen sene kendi takımında birinci tercih bile değilken, Partizan deplasmanı gibi inanılmaz zor bir ortamda , sinirlerin gerildiği , seyircinin ağzından köpüklerin çıktığı bir salonda son çeyrekte maça damgasını vurabiliyorsa bunun da tek sebebi Obradovic.
Takımı yerlerden alan,  4-0 lık derecesiyle bu takımı F4 ve hatta şampiyonluk adayı gibi görülmesine neden olan da Obradovic.

Bütün Fenerbahçelilerin gurur duyduğu bir takım var artık parkenin üzerinde.


Tuesday 5 November 2013

Partizan Analizi

ARTIK  http://basketbolkeyfi.com/ ADRESİNDEYİM...

Normal sezonun 4.haftasında deplasmanda Partizan ile karşılacağız.

Spor ile ilgilen birçok insanın bildiği gibi Partizan deplasmanları Avrupanın en zor deplasmanlarından biridir. Özellikle Pionir Arena'da oynadığı basketbol maçlarını bir karnaval havasına çevirmeleri ve rakip takımlar&hakem üzerinde kurdukları inanılmaz baskı ile oldukça önemli bir şöhretleri var. Hiçbir maçta boş bir koltuk kalmıyor salonlarında, ve taraftalarının basketbol bilgisi ile maçın gidişatına etkileri oldukça fazla. Haliyle kendi sahalarında çok daha iyi basketbol oynadıklarını söyleyebiliriz.

Bu sezon EL de yaptıkları 3 maçın ikisini deplasmanlarda kaybettiler. İlk maçta Barcelona deplasmanında rakibi oldukça zorlamalarına rağmen 7 sayı ile kaybetmişlerdi. Kendi sahalarında çıktıkları ilk maçta ise Nanterre'i bozguna uğratıp son çeyrekteki 20-5 lik skorla birlikte 30 sayı fark attılar. Geçen hafta gittikleri Kiev deplasmanında ise Lavrinovic-Summers ikilisini durduramamış ve onlardan yedikleri 39 sayı maçı kaybetmelerindeki en önemli etken olmuştu.

Genel olarak boyalı alan üzerine kurulu bir hücum anlayışları var. Bu alanda buldukları sayılar, daha çok uzunlardan değil kısalardan geliyor. Mümkün olduğu kadar yakın mesafe atışı zorluyorlar ve zorunda kalmadan potadan uzaklaşmıyorlar. 134 adet 2 sayılık atış denemesi ile bu kategoride EL de tüm takımlarda 4.sıradalerken, serbest atış denemesinde ise 33 ile sonuncu durumdalar. Birbiriyle oldukça çelişen bu iki istatistik , Partizan hücumlarının temasa ve güce dayalı olmadığının göstergesi olarak yorumlanabilir.  Hem hücum hem savunma ribaundlarında oldukça etkililer, oynadıkları 3 maçtada rakiplerinden daha fazla ribaund aldılar. Üç maçın sonunda toplamda 117 ribaund (EL genelinde ribaund sayısında Bayern Munich ile birlikte 1.sıradalar) alırken rakiplerine  91 ribaund verdiler. Ribaundlardaki bu etkinlikleri hem fazlaca sayıda fast break bulmalarına, hem de hücumda ikinci şans sayılarını arttırmalarına yardımcı oluyor. Takımın tamamı için oldukça atlet oldukları söylenebilir. 1 numaradan 5 numaraya kadar tüm bölgelerdeki oyuncuları atletik özellikleri fazla olan oyuncular.  Tabi en önemli özellikleri yaş ortalamaları. EL'in en genç takımılar, 14 kişilik kadrolarında 12 oyuncu 90 ve sonrası doğumlu. Tüm takımın ortalaması sadece 21,2 :) bunu yükselten oyuncu ise 29 yaşındaki Kinsey. Kinsey haricinde 90 ve üstü doğumlu olmayan tek oyuncu 89 doğumlu Milosavljevic.

Bu kadar genç bir takım olmaları tabi ki tecrübe sorunu yaratıyor ama diğer taraftan 7,5 kişilik rotasyonlarında onlara yardımcı oluyor. Çoğu maçı 7 kişi ile tamamlıyorlar, bazen Dallo 5-10 dakika arası süre alıyor onun haricinde süre alıyor denebilecek bir başka oyuncuları yok.












 Bölge bölge kadro analizine girersek, 1 numaralı pozisyonu neredeyse tek başına Leo Westermann dolduruyor. Yaklaşık 32 dk süre alıyor ve bu sürede 6 sayı 3 asist ortalaması tutturuyor Fransız oyuncu. İstatistiklere yansımayan katkıları da var oyuna. Hücum da takımın en önemli yönlendiricisi, çok kullanmamakla beraber fena bir atıcı da değil. Ancak diğer bir Fransız Boris Dallo henüz daha 94 doğumlu ve bu seviyeler için çok da yeterli değil. Westermann'ı dinlendirmekten öteye gidemiyor. Son iki maçta  EL'in en iyi oyuncularına karşı oynayan Bo için belki de rahat bir maç olacak. Kenan da aldığı sürelerde topa baskıyı iyi yapan rakipleri karşısında top kaybına dikkat etmeli.

2-3 numaraları beraber değerlendirirsek burada da çok fazla oyuncuları yok. Yakından tanıdığımız Kinsey, Bogdan Bogdanovic ve takımın en önemli silahı Dragan Milosavljevic bu pozisyonları dolduruyorlar. Kinsey hala eskisi gibi, savunmadaki agresifliği, hücumda gözü karalığı ve bazen çok yanlış suç seçimleriyle bıraktığımız gibi. Bogdanovic bizim Bogdonovic'e nazaran savunma yöne daha güçlü bir oyuncu. Topları çok seçerek kullanıyor, ama o da en Kinsey kadar atlet ve hızlı. Rakip guardlara baskıda coach onu da kullanıyor. Takımın 13 sayıyla ikinci skoreri durumda. Yakın zamanda ondan iyi bir transfer bekleyebiliriz. Milosavljevic ise takımın lideri. Çok yönlü ve çok güçlü bir oyuncu. Sahada onu herşeyi yaparken görebilirsiniz. 18,67 sayı ortalaması ile sayı krallığında 3.sırada üstelik bu sayı ortalamasını %69,2 iki sayı, %42,9 üç sayı yüzdeleri ile yakalamış durumda. Tek olumsuz yanı %40 ile attığı serbest atışlar. Gerçi Adriyatik liginde %72,7 ile atıyor ama şu ana kadar EL de takımın gerisinde kalmış durumda.

4-5 numarada ise sadece 3 oyuncu ile oynuyorlar. Joffrey Louvergne takımın 3.Fransız oyuncusu. 3.Hafta sonu itibariyle ribaund krallığında 12,3 ile birinci durumda. Hücumda oldukça sınırlı bir oyunca ancak işin savunma tarafında ve enerjisini sahaya yansıtmada çok başarılı.3 Maç sonunda sadece 9 adet iki sayılık atış kullanması ve sadece 4 kere çizgiye gelmesi hücumda ne kadar eksik olduğunu gösteriyor.  Dejan Musli ise kendi pozisyonunu yaratabiliyor. Doğru noktada topu onun eline verebilirseniz bitirme yüzdesi fazla. takımın hücumda en güvenilir uzunu. Djordje Gagic de çok ortalama bir uzun. Sonuç itibariyle uzun rotasyonları hem geniş değil hem de kapasiteli değil.

Takım halinde sert savunmaları ve seyirci baskıları haricinde bizi zorlayabilecekleri çok bir silahları yok aslında. İki takımın istatistiklerini yanyana koyduğumuzda da, bireysel olarak baktığımızda da bu maçın favorisi olarak FBU gözüküyor diyebiliriz.

Bu maç aynı zamanda Obradovic, Bo McCalebb ve Bogdanovic FBU adına, Kinsey de Partizan adına eski takımlarına karşı oynayacak olmaları nedeniyle ayrı bir önem taşıyor. Aynı zamanda,  Obradovic'in , Partizan'ın tek EL şampiyonluğunda takımın başında olması hem Partizan taraftalarının hem de Obradovic'in yeniden biraraya gelmesi açısından da ayrı bir değeri var.