Euroleague'de normal sezonun ilk yarısını geride bıraktığımız Nanterre maçı
sonrasında, Real Madrid ve Olympiacos (büyük ihtimalle bu akşam kendi evinde
oynayacağı Polonya ekibi Stelmet Zielona Gora'yı yenecektir) ile birlikte
yenilgisiz 3 takımıdan biri olarak grubumuzu iki EL devinin önünde lider olarak
bitirdik. Öncelikle bu başarıdan dolayı başta coach'umuz Obradovic'i sonra tüm
takımımızı ve bu takımın kurulmasında emeği geçen yöneticilerimizi tebrik etmek
istiyorum.
Bu hafta bir kez daha , harika bir salonda, takımına güvenen ve oynadığı
basketboldan keyif alan, salonu doldurmuş bir taraftar topluluğunun önünde, her
hafta başka bir branştan sporcularının destek verdiği, Aziz Yıldırım ve Ersun
Yanal'ın birlikte maç izleme alışkanlığı yarattığı, maçtan önce tüm otoritelerin
favori göstermekten çekinmediği Fenerbahçe Ülker basketbol takımını izlemek
üzere salonda olmaktan dolayı çok gururluydum. Senelerdir bu ortamın oluşması
için bekliyordum. Bir de özellikle bu hafta ilk defa ses ve ışık gösterileriyle
takımın taraftara tanıtımının yapılması maç konsantrasyonumuzu daha da
arttırdı.
Maça çok iyi başladık. Bojan'ın turnikesi, Kenan'ın top çalması , Vidmar'ın
pota altında bomboş bitirecekken faul ile durdurulması, arkasına Emir'in
turnikesi ile maç iyi hazırlandığımız ve doğru basketbol oynadığımızı görmek
kazanmaya olan inancımızı daha da arttırdı. Nanterre coach'u Pascal Donnadieu
çok güvenmediği 5 numaraları yerine iki dört numarasıyla oyuna başlamış olmasına
rağmen pota altına çok rahat gidebiliyor olmamız nedeniyle daha bir dakika
dolmadan Passave'ın yerine Ali Traoeri oyuna sokarak belki de bizim açımızdan
çok rahat geçebilecek bir maçı bu hamleyle maç sonuna kadar kopmadan
götürebildi. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu sezonki en zor maçımız
oldu. Maçın sonu hariç bir anında maçı koparamadık. Bunun aslında çok basit bir
nedeni var. Şu istatistiğe bir bakın:
Budivelynk maçı: Lavrinovic+Summe.. 21+12=33 sayı
Barcelona maçı: Tomic+Lampe.. 16+13=29 sayı
CSKA maçı: Hines+Kharyapa..17+9=26 sayı (nispeten en rahat olduğumuz maçtı,
Kaun+Kristic ikilisi toplam 7 sayı ürettiler)
Partizan maçı: Louvergne tek başına 20 sayı
Nanterre maçı: Ali Traore tek başına 20 sayı
5 numara savunmasında ciddi problemler yaşıyoruz. Bunun bence birinci sebebi
çok erken faul problemeni giren Vidmar-Zoric ikilisi. Ayrıca Zoric faul
problemine giremese bile pota altında Vidmar kadar caydırıcı ve kalıplı olmaması
nedeniyle rakip pivotlar daha rahat hareket ediyor. Özellikle adam değişmeli
savunmamızda arkasında pivot bulmayan rakip uzunlar direk potaya giderken Vidmar
da sahada yoksa yardıma gelme konusunda sıkıntı yaşıyor olmamız nedeniyle
yukarıdaki rakamlara ulaştırmış oluyoruz rakip uzunları. Bizim maça kadar sadece
9 şut kullanan Partizan pivotu Louvergne bizim maçta 20 attı, yine bizim maça
kadar 5 sayı ortalaması olan Ali Traore bizim maçta 20 attı. Obradovic de bu
sorunun farkında ve kısa zamanda buna çözüm bulacağını düşünüyorum.
Maça dönersek, yine durdurulamaz bir hücum performansı ile başladı
Bogdanovic, turnike attı, sırtı dönük jump-shot ile bitirdi, üçlük attı, ve ilk
çeyreğin bitmesin 3.25 saniye kala takımın bulduğu 17 sayının 9 sayınısa imza
attı. Sadece o değil takım olarak hücumda gayet iyi başlamış olmamız rağmen
hücum gücü çok düşük bir takım olan rakibimizden 19 sayı yemiş olmak aslında çok
da memnun edici bir durum değildi sanırım Obradovic için. Çok sert savunma
yapıyor olmalarına rağmen sadece bir kez top çalıp fast break atabilmeleri belki
de daha da artacak skorlarının 19 da kalmasına neden oldu. Topu iyi paylaşıyor
olmamız ve doğru hücum tercihleri kullanmamız nedeniyle iyi bir hücum
performansı sergilediğimiz söylenebilir. İlk çeyreğin sonuna doğru düşen
tempomuz , kaçan şutlarımızın ve verdiğimiz hücum ribaundalarının de etkisiyle
son bir dakikaya 19-19 berabere girdik. Ancak Zoric'in çizgiden bulduğu iki
sayıya Bo'nun son saniyelerde bulduğu inanılmaz basket faul ile skoru 23-19 a
taşıyabildik.
ikinci çeyrekte Nanterre'in istediği gibi düşük tempo ile başladı. Kleiza'nın
bir kaç maçtır tutturamadığı ritminin de etkisiyle şutları zorlaması, Bogdanovic
üzerinde savunmanın giderek sertleşmesi, top dolaşımının yavaşlaması ile, ilk
basketmizi 3.15 saniye sonra Bjelica'nın potaya gitmesi sonrasında bulduk. Tabi
onlarında sayı bulamıyor olduğunun altını çizmek lazım. Bu basketin arkasına ,
hücum da biraz ritim yakalayıp bir anda skoru 30-11 e taşıdık. Özellikle Bjelica
hücumda çok iyi savunulan Bogdanovic'in açığını ekstra işler yaparak kapattı.
Traore-Jeiteh ikilisin dışarda olduğu anlarda bizim de Kleiza-Bjelica ikilisini
daha rahat kullanma şansını yakalamamız hücumda sıkıntılarımızı azalttı. Son
saniye Kleiza'nın bulduğu basket ile soyunma odasına 44-32 gibi gayet iyi bir
skorla gidebildik.
Üçüncü çeyreğe de harika başladık. Bir top çalma arkasına kolay Bogdanovic
turnikesi arkasına Bjelice üçlüğü ve Emir asistinde Zoric basketi ile 7 sayı
bulurken, rakibin bir son saniye mucize üçlüğü haricinde hücum etmekte
zorlanmalarına şahit olduk. Ancak dünün en çok aksayan ismi olan Zoric'in
üzerinde hem Will Daniels ile hem de Traore ile basketler bulmaya başladılar.
Bunlar yetmiyor gibi hücum ribandlarını da ,Zoric'in hiç bir varlık göstermemesi
nedeniyle toplamaya ve ordan sayı bulmaya başladılar. Zoric hem savunmada bu
kadar aksarken hücumda da zorlama atışlar ile hücum ritmimizin bozulmasına neden
oldu ve sonunda Vidmar'a yerini bıraktı. 4 dakika dolduğunda 51-41 ile öndeydik.
Ama hala tam anlamıyla rakibin mücadelesini kıramamıştık. Hücum da top kayıpları
arkası arkasına gelmeye başladı. Dış şutlar da girmeyince kısa süreli bir krizle
girdik tv molasına. Bir türlü dış şutlarda isabet bulamıyorduk, 10 üçlük
denemesinde sadece 2 isabet bulabilmiştik. Üstelik savunma ve ribaundlarda
takıma enerji vermesine rağmen hücumda iki hatalı yürüme yapan Vidmar nedeniyle
potayı göremeden savunmaya dönmek iyice takımın dengesini bozdu. 2 dakika sadece
9 sayı üretebilmiştik ki Kleiza'nın yakın atışıyla bir basket bulup farkı tekrar
10 sayı çektik ve rakibe molayı aldırdık. Mola dönüşü de daha önce 2 üçlük
kaçıran Melih bir kez daha denedi ve üçlüğü buldu. Toplamda sadece 14 sayı
bulduğumuz bu periodda savunmadaki sertliğimiz sayesinde sadece 18 sayıya izin
vererek son çeyreğe son saniyede yediğimiz üçlük ile 58-50 önde girdik.
Ara ara vites arttırmamazı rağmen maçı bir türlü koparamamış olmamız takım ve
seyirci üzerindeki baskıyı arttırdı. Yine iyi başladık son çeyreğe ve Bo'nun
yayın gerisinde bulduğu basket ile farkı 11 sayıya çıkardık ama maalesef hala
düzenden çıkaramadık onları, hala ısrarla top çevirip potaya yakın atışlarla
sayı bulmaya devam ettiler. Özellikle Vidmar'ın sert bi şekilde yere düşmesi
sonrası kenara gelmesiyle bir kez daha oyuna giren Zoric'in üzerinde basket
bulmaya devam ettiler. Hücumda tıkandığımız bir anda Zoric hareketli perdesi
sonrası 4.faulünü aldı ve kenara geldi, aslında belki de çok hayırlı oldu bu.
Ancak oyuna Vidmar yerine Bjelica girince pota altı sertliğini yine sağlayamayıp
içerden sayı bulmalarına engel olamadık. Bir de Daniels üçlüğü bulunca maçın
bitmesin 4.14 kala bir anda skor 65-61 e geldi ve Obradovic molayı almak
zorunda kaldı. Açıkcası Barcelona maçını nasıl kazandıklarını düşününce maçın
senaryosu çok benzer bir şekle gelmesi benim de endişelerimin artmasına neden
oldu. Neyse ki moladan Emir'in üç sayılık atış sırasında faul alması ve bunların
tamamını sayıya çevirmesiyle bir nefes alır gibi olduk. Tam şimdi rahat bir
nefes alacağız derken Foster da üçlüğü göndericen fark yeniden 4'e indi.
Vidmar'ın tekrar oyuna girmesi, savunmanın yeniden sertleşmesi ve Emir'in bir
top çalma arkasına Bo'nun ikinci üçlüğü ve savunmada yine Emir'in inanılmaz
bloğu ile onları boş döndürünce bu sefer geri dönemeyecekleri yumruğu indirme
fırsatını yakaladık. Ve seriye başladık:) 68-64 den sonra ritim ve moral kazanan
hücumlarımız gerçek performansına döndü, Bogdanovic'in üçlüğü ile skor 76-64 e
geldi ve artık arkamıza yaslanıp maçın sonunu rahat bir şekilde beklemeye
başladık. Seriyi 15-2 ye taşıyor rakibi dağıtıyor ve bir galibiyete daha imzaya
atıyorduk. Son 2 dakika da farkı 15 lere taşımak maçın gerçek hikayesini
göstermiyor ama maçın kazanılması ve farklı kazanılması hem takımın hem
taraftarın maç içinde bozulan moralinin yerine gelmesine neden oldu.
Bu maç gösteriyor ki, bu takım hem coach'u ile hem kadrosu ile çok büyük bir
potansiyel taşıyor. Şutlarımız girmese bile doğru beşler ile sahada kaldığımız
zaman savunmada direnç koyup rakibe sayı şansı vermeyebiliyoruz. Emir ile Bo ile
savunmada fark yaratabiliyor, Bjelica ve Bogdanovic ile sıkışan hücumları
açabiliyoruz. Kaç maçtır Kleiza'nın gerçek performansına ulaşamamasına rağmen
takım bunu bir şekilde tölere edebiliyor. Aksayan yanlarımız hala var tabi ki,
ancak bu kadar kısa zamanda bireysel anlamda bu kadar fark gösteren bir oyuncu
kadrosuyla ilerisi için ümit ve beklentilerim her geçen gün daha da artıyor.
Cumartesi akşamı futbolsuz haftasonunda Türk Telekom'u Ülker Arena'da
ağırlayacağız. Bu takımın sadece EL de değil, her zaman dolu tribünlere oynamayı
hakettiğini söylememe gerek yok. Bu maçta salonu yine doldurmak takıma gerçekten
ne kadar sahip çıktığımızı, yaptıkları işleri takdir ettiğimizi göstermek
göstermek anlamında önemli bir mesaj olacaktır. Tüm basketbolseverleri salona
davet ederek bugünkü yazımı sonlandırıyorum.
Görüşmek üzere.
No comments:
Post a Comment