Friday 15 November 2013

Fenerbahçe Ülker-JSF Nanterre : 83-66.. Skoruyla anlaşılamayacak bir maç

Euroleague'de normal sezonun ilk yarısını geride bıraktığımız Nanterre maçı sonrasında, Real Madrid ve Olympiacos (büyük ihtimalle bu akşam kendi evinde oynayacağı Polonya ekibi Stelmet Zielona Gora'yı yenecektir) ile birlikte yenilgisiz 3 takımıdan biri olarak grubumuzu iki EL devinin önünde lider olarak bitirdik. Öncelikle bu başarıdan dolayı başta coach'umuz Obradovic'i sonra tüm takımımızı ve bu takımın kurulmasında emeği geçen yöneticilerimizi tebrik etmek istiyorum.

Bu hafta bir kez daha , harika bir salonda, takımına güvenen ve oynadığı basketboldan keyif alan,  salonu doldurmuş bir taraftar topluluğunun önünde, her hafta başka bir branştan sporcularının destek verdiği, Aziz Yıldırım ve Ersun Yanal'ın birlikte maç izleme alışkanlığı yarattığı, maçtan önce tüm otoritelerin favori göstermekten çekinmediği Fenerbahçe Ülker basketbol takımını izlemek üzere salonda olmaktan dolayı çok gururluydum. Senelerdir bu ortamın oluşması için bekliyordum. Bir de özellikle bu hafta ilk defa ses ve ışık gösterileriyle takımın  taraftara tanıtımının yapılması maç konsantrasyonumuzu daha da arttırdı.

Maça çok iyi başladık. Bojan'ın turnikesi, Kenan'ın top çalması , Vidmar'ın pota altında bomboş bitirecekken faul ile durdurulması, arkasına Emir'in turnikesi ile maç iyi hazırlandığımız ve doğru basketbol oynadığımızı görmek kazanmaya olan inancımızı daha da arttırdı. Nanterre coach'u Pascal Donnadieu çok güvenmediği 5 numaraları yerine iki dört numarasıyla oyuna başlamış olmasına rağmen pota altına çok rahat gidebiliyor olmamız nedeniyle daha bir dakika dolmadan Passave'ın yerine Ali Traoeri oyuna sokarak belki de bizim açımızdan çok rahat geçebilecek bir maçı bu hamleyle maç sonuna kadar kopmadan götürebildi. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu sezonki en zor maçımız oldu. Maçın sonu hariç bir anında maçı koparamadık. Bunun aslında çok basit bir nedeni var. Şu istatistiğe bir bakın:

Budivelynk maçı: Lavrinovic+Summe.. 21+12=33 sayı
Barcelona maçı: Tomic+Lampe.. 16+13=29 sayı
CSKA maçı: Hines+Kharyapa..17+9=26 sayı (nispeten en rahat olduğumuz maçtı, Kaun+Kristic ikilisi toplam 7 sayı ürettiler)
Partizan maçı: Louvergne tek başına 20 sayı
Nanterre maçı: Ali Traore tek başına 20 sayı

5 numara savunmasında ciddi problemler yaşıyoruz. Bunun bence birinci sebebi çok erken faul problemeni giren Vidmar-Zoric ikilisi. Ayrıca Zoric faul problemine giremese bile pota altında Vidmar kadar caydırıcı ve kalıplı olmaması nedeniyle rakip pivotlar daha rahat hareket ediyor. Özellikle adam değişmeli savunmamızda arkasında pivot bulmayan rakip uzunlar direk potaya giderken Vidmar da sahada yoksa yardıma gelme konusunda sıkıntı yaşıyor olmamız nedeniyle yukarıdaki rakamlara ulaştırmış oluyoruz rakip uzunları. Bizim maça kadar sadece 9 şut kullanan Partizan pivotu Louvergne bizim maçta 20 attı, yine bizim maça kadar 5 sayı ortalaması olan Ali Traore bizim maçta 20 attı. Obradovic de bu sorunun farkında ve kısa zamanda buna çözüm bulacağını düşünüyorum.

Maça dönersek, yine durdurulamaz bir hücum performansı ile başladı Bogdanovic, turnike attı, sırtı dönük jump-shot ile bitirdi, üçlük attı, ve ilk çeyreğin bitmesin 3.25 saniye kala takımın bulduğu 17 sayının 9 sayınısa imza attı. Sadece o değil takım olarak hücumda gayet iyi başlamış olmamız rağmen hücum gücü çok düşük bir takım olan rakibimizden 19 sayı yemiş olmak aslında çok da memnun edici bir durum değildi sanırım Obradovic için. Çok sert savunma yapıyor olmalarına rağmen sadece bir kez top çalıp fast break atabilmeleri belki de daha da artacak skorlarının 19 da kalmasına neden oldu. Topu iyi paylaşıyor olmamız ve doğru hücum tercihleri kullanmamız  nedeniyle iyi bir hücum performansı sergilediğimiz söylenebilir. İlk çeyreğin sonuna doğru düşen tempomuz , kaçan şutlarımızın ve verdiğimiz hücum ribaundalarının de etkisiyle son bir dakikaya 19-19 berabere girdik. Ancak Zoric'in çizgiden bulduğu iki sayıya Bo'nun son saniyelerde bulduğu inanılmaz basket faul ile skoru 23-19 a taşıyabildik.

ikinci çeyrekte Nanterre'in istediği gibi düşük tempo ile başladı. Kleiza'nın bir kaç maçtır tutturamadığı ritminin de etkisiyle şutları zorlaması, Bogdanovic üzerinde savunmanın giderek sertleşmesi, top dolaşımının yavaşlaması ile, ilk basketmizi 3.15 saniye sonra Bjelica'nın potaya gitmesi sonrasında bulduk. Tabi onlarında sayı bulamıyor olduğunun altını çizmek lazım. Bu basketin arkasına , hücum da biraz ritim yakalayıp bir anda skoru 30-11 e taşıdık. Özellikle Bjelica hücumda çok iyi savunulan Bogdanovic'in açığını ekstra işler yaparak kapattı. Traore-Jeiteh ikilisin dışarda olduğu anlarda bizim de Kleiza-Bjelica ikilisini daha rahat kullanma şansını yakalamamız hücumda sıkıntılarımızı azalttı. Son saniye Kleiza'nın bulduğu basket ile soyunma odasına 44-32 gibi gayet iyi bir skorla gidebildik.

Üçüncü çeyreğe de harika başladık. Bir top çalma arkasına kolay Bogdanovic turnikesi arkasına Bjelice üçlüğü ve Emir asistinde Zoric basketi ile 7 sayı bulurken, rakibin bir son saniye mucize üçlüğü haricinde hücum etmekte zorlanmalarına şahit olduk. Ancak dünün en çok aksayan ismi olan Zoric'in üzerinde hem Will Daniels ile hem de Traore ile basketler bulmaya başladılar. Bunlar yetmiyor gibi hücum ribandlarını da ,Zoric'in hiç bir varlık göstermemesi nedeniyle toplamaya ve ordan sayı bulmaya başladılar. Zoric hem savunmada bu kadar aksarken hücumda da zorlama atışlar ile hücum ritmimizin bozulmasına neden oldu ve sonunda Vidmar'a yerini bıraktı. 4 dakika dolduğunda 51-41 ile öndeydik. Ama hala tam anlamıyla rakibin mücadelesini kıramamıştık. Hücum da top kayıpları arkası arkasına gelmeye başladı. Dış şutlar da girmeyince kısa süreli bir krizle girdik tv molasına. Bir türlü dış şutlarda isabet bulamıyorduk,  10 üçlük denemesinde sadece 2 isabet bulabilmiştik. Üstelik savunma ve ribaundlarda takıma enerji vermesine rağmen hücumda iki hatalı yürüme yapan Vidmar nedeniyle potayı göremeden savunmaya dönmek iyice takımın dengesini bozdu. 2 dakika sadece 9 sayı üretebilmiştik ki Kleiza'nın yakın atışıyla bir basket bulup farkı tekrar 10 sayı çektik ve rakibe molayı aldırdık. Mola dönüşü de daha önce 2 üçlük kaçıran Melih bir kez daha denedi ve üçlüğü buldu. Toplamda sadece 14 sayı bulduğumuz bu periodda savunmadaki sertliğimiz sayesinde sadece 18 sayıya izin vererek son çeyreğe son saniyede yediğimiz üçlük ile 58-50 önde girdik.

Ara ara vites arttırmamazı rağmen maçı bir türlü koparamamış olmamız takım ve seyirci üzerindeki baskıyı arttırdı. Yine iyi başladık son çeyreğe ve Bo'nun yayın gerisinde bulduğu basket ile farkı 11 sayıya çıkardık ama maalesef hala düzenden çıkaramadık onları, hala ısrarla top çevirip potaya yakın atışlarla sayı bulmaya devam ettiler. Özellikle Vidmar'ın sert bi şekilde yere düşmesi sonrası kenara gelmesiyle bir kez daha oyuna giren Zoric'in üzerinde basket bulmaya devam ettiler. Hücumda tıkandığımız bir anda Zoric hareketli perdesi sonrası 4.faulünü aldı ve kenara geldi, aslında belki de çok hayırlı oldu bu. Ancak oyuna Vidmar yerine Bjelica girince pota altı sertliğini yine sağlayamayıp içerden sayı bulmalarına engel olamadık. Bir de Daniels üçlüğü bulunca maçın bitmesin 4.14 kala  bir anda skor 65-61 e geldi ve Obradovic molayı almak zorunda kaldı. Açıkcası Barcelona maçını nasıl kazandıklarını düşününce maçın senaryosu çok benzer bir şekle gelmesi benim de endişelerimin artmasına neden oldu. Neyse ki moladan Emir'in üç sayılık atış sırasında faul alması ve bunların tamamını sayıya çevirmesiyle bir nefes alır gibi olduk. Tam şimdi rahat bir nefes alacağız derken Foster da üçlüğü göndericen fark yeniden 4'e indi. Vidmar'ın tekrar oyuna girmesi, savunmanın yeniden sertleşmesi ve Emir'in bir top çalma arkasına Bo'nun ikinci üçlüğü ve savunmada yine Emir'in inanılmaz bloğu ile onları boş döndürünce bu sefer geri dönemeyecekleri yumruğu indirme fırsatını yakaladık. Ve seriye başladık:) 68-64 den sonra ritim ve moral kazanan hücumlarımız gerçek performansına döndü, Bogdanovic'in üçlüğü ile skor 76-64 e geldi ve artık arkamıza yaslanıp maçın sonunu rahat bir şekilde beklemeye başladık. Seriyi 15-2 ye taşıyor rakibi dağıtıyor ve bir galibiyete daha imzaya atıyorduk. Son 2 dakika da farkı 15 lere taşımak maçın gerçek hikayesini göstermiyor ama maçın kazanılması ve farklı kazanılması hem takımın hem taraftarın maç içinde bozulan moralinin yerine gelmesine neden oldu.

Bu maç gösteriyor ki, bu takım hem coach'u ile hem kadrosu ile çok büyük bir potansiyel taşıyor. Şutlarımız girmese bile doğru beşler ile sahada kaldığımız zaman savunmada direnç koyup rakibe sayı şansı vermeyebiliyoruz. Emir ile Bo ile savunmada fark yaratabiliyor, Bjelica ve Bogdanovic ile sıkışan hücumları açabiliyoruz. Kaç maçtır Kleiza'nın gerçek performansına ulaşamamasına rağmen takım bunu bir şekilde tölere edebiliyor. Aksayan yanlarımız hala var tabi ki, ancak bu kadar kısa zamanda bireysel anlamda bu kadar fark gösteren bir oyuncu kadrosuyla ilerisi için ümit ve beklentilerim her geçen gün daha da artıyor.

Cumartesi akşamı futbolsuz haftasonunda Türk Telekom'u Ülker Arena'da ağırlayacağız. Bu takımın sadece EL de değil, her zaman dolu tribünlere oynamayı hakettiğini söylememe gerek yok. Bu maçta salonu yine doldurmak takıma gerçekten ne kadar sahip çıktığımızı, yaptıkları işleri takdir ettiğimizi göstermek göstermek anlamında önemli bir mesaj olacaktır. Tüm basketbolseverleri salona davet ederek bugünkü yazımı sonlandırıyorum.

Görüşmek üzere.

No comments:

Post a Comment