Tuesday 17 December 2013

Normal Sezonun Son Maçı ve Değerlendirmeler

Euroleague'de normal sezonun sonuna geldik. Çok iyi bir period geçirip takımın neyi yapıp neyi yapamayacağını hem Obradovic'in hem de bizlerin daha net tespit ettiği bir dönemi geride bıraktık. Bu dönemde maç sonuçları anlamında belki beklentilerin üzerinde bir derece yaptığımız söylenebilir. Sezon başlamadan önce hem Barcelona'nın hem CSKA'nın olduğu grupta son haftaya lider gelebileceğimiz en iyimser düşünenlerin bile aklında yoktu. Geçen haftaki Partizan maçını düşünmezsek bence yeni kurulmuş bir takım için çok büyük bir başarıydı bu ancak hiçbir şey ifade etmiyor maalesef. Obradovic'in de belirttiği gibi grubu lider bitermek psikolojik değerinin haricinde hiçbir avantaj sağlamıyor. Asıl iş top16 grubunda başlayacak. Son maç öncesinde gruplar hala tam olarak netleşmedi. Net olan tek şey top16'nin çok daha zor geçeceği.
Partizan maçında takım bu sezonki en anlaşılmaz mağlubiyeti yaşadı. Basketbol anlamında bizi yenebilmeleri için hiçbir gücü olmayan Partizan'a bir şekilde yenildik. Bir anlamı var mı , açıkcası yok. Sadece o karlı havada salonu dolduran taraftara biraz ayıp olduğunu düşünüyorum.
Bu haftada deplasmanda Nanterre ile karşılaşacağız. Partizan'a göre daha iyi bir takımlar ve top16 ya gidebilmek için bizi mutlaka yenmeleri gerekiyor. Hatta bu bile yetmiyor, Partizan'ın CSKA'ya kaybetmesi gerekiyor. Bu nedenle maçta çok agresif olacaklarını düşünebiliriz. Yine tekrar ediyorum bu maçın da hiçbir anlamı yok. Herşey top16 da belli olacak.
Biraz takımın durumuna bakalım isterseniz. Son haftalarda takımın bazı eksikleri iyice ortaya çıktı. Sezon başında aldığımız seri galibiyetler yerini bir çok mağlubiyete bıraktı ki bunların içinde önemli sayılacak Banvit ve GS yenilgileri de var. Bu eksikliklerin başında savunma konsantrasyonunu sayabiliriz. Bireysel olarak değil takım olarak olaya bakmak lazım. Bugüne kadar hücum performansı sayesinde savunma direnci artan bir takım izledik sahada. Ne zaman şutlarımız girmese savunma konsantrasyonumuz yerlere düştü. Tabi bireysel olarak da savunmaları ile değil hücum güçleri ile ön planda olan oyuncuların çokluğu da bunu destekliyor. Şu bir gerçek ki Obradovic 1 numara için Bo ve Kenan ile devam edecek. Bo bu sene bu konuda kendini çok geliştirdi. Eskiden sadece top çalmaya yönelik bir  savunma yapar, çalamadığı topun arkasından da potamızda sayıyı görürdük. Artık daha sağlam durup rakip üzerinde baskı kuruyor. Kenan ise bu konuda oldukça zayıf, çok çalışması gerekiyor. Oldukça fazla özellikleri var Kenan'ın ancak savunma tarafını hiç önemsememiş. Ayaklarının hızlanıp fiziksel olarak da güçlenmesi lazım. Ayaklarının yavaşlığı nedeniyle çok fazla ellerini kullanıyor ve haliyle faul alıyor. Melih de hep hücum gücüyle öne çıkmış bir oyuncu ve Obradovic tarafından savunmada yaptıkları nedeniyle devamlı fırçalanıyor. Emir ve Bojan ne kadar adam kovalıyor gözükseler de kanlarında savunma yapmak olmamış hiç. Gelişiyorlar, atlamamak kabul etmek lazım ama ön alan da bu kadar savunma konsantrasyonu düşük oyuncu olması takım savunmasını çok aşağı çekiyor. Uzunlarımızın da ikili oyun savunmasında çok kötü olması işleri iyice zorlaştırıyor. Tabi Obradovic'in çok adam değişmeli-kaymalı savunma sistemi de alışma sürecinde olduğu için ve oturması zaman alacağı için sıkıntı daha da büyüyor. Burada uzunların performansından da bahsetmek gerekiyor tabi ki. Bjelica-Kleiza-Zoric üçlüsü maalesef birebir savunmada çok da iyi değiller. Bunlara Vidmar'ı da ekleyip pick&roll savunmasını hiç yapamayan bir uzun kadrosundan bahsedebiliriz. Bu kadar uzun oyuncularımız olmasına rağmen rakibe hücum ribaundu vermekte de hiç de fena sayılmayız. Bütün bunlar bizi top16 da oldukça zorlayacaktır.
Halen sakatlıkları devam eden Oğuz-İlkan ikilisinin sezon başındaki planlamada Aralık ayı içinde dönmesi bekleniyordu. Ancak bu dönüşler Şubat ayını bulacak ki, o tarihten sonra takıma uyum sağlamaları ve fayda vermeleri fazla hayalcilik olur. Bu ikili nedeniyle uzun rotasyonuna başka ilave yapılmamıştı. Aslında düşünüldüğündü bu dört oyuncunun haricinde, İzzet de takım kadrosunda ve sağlıklı ama Obradovic onu kullanmıyor. Bir de bazen 4 numara pozisyonunda kullandığımız Emir var ki Obradovic onu da daha çok 2 numara oynatıp oyun kurma yeteneklerinden faydalanmak istiyor ki bu şekilde kullanılması takımın ihtiyaçları düşünüldüğünde daha doğru gibi duruyor. Sonuçta İzzet ve Emir uzun pozisyonunda kullanılmıyor. Top16 ya Vidmar,Zoric, Kleiza ve Bjelica dörtlüsü ile girecek gibi görünüyoruz. Bu dört oyuncu içinde kariyeri ve potansiyeli en büyük oyuncu ve sezon başındaki en flash transfer Kleiza idi. Açıkcası ismini ilk duyduğumda ben de çok heyecanlanmıştım. Ki kendisi de buraya gelmekten ve Obradovic ile çalışıp bir EL şampiyonluğu kazanabilme ihtimalinden dolayı çok heyecanlı görünüyordu. Ne oluyor bitiyor bilmiyorum ama takım içinde en az verimli oyuncuların başında geliyor. Bir türlü tam olarak performans veremedi. Bir tek kendi evimizde oynadığımız Barcelona maçında çok önemli sorumluluklar alıp maçı bize getirmişti o kadar. İlk beş başlamamak mı, yeteri kadar süre almamak mı, takım içindeki rolünden memnun olmamak mı bilemiyorum ama sanki bir sorun var gibi. Tabi onunla 4 numaları pozisyonu paylaşan Bjelica'nın çok verimli faydalı oynamasının da onun performansında rolü olabilir, bilemiyorum , tek bildiğim gerçek Kleiza bu değil, umarım top16 da çok daha iyi bir Kleiza izleyebiliriz. Zoric ise uzun zamandır takip ettiğim bir oyuncu değildi, bu sene Avrupa Şampiyonasında ilk defa dikkatli izlemiştim. Birçok hücum silahı olan bir center Zoric. Orta mesafe şutu, sırtı dönük oyunu, yüzü dönük oyunu hepsini oynayabiliyor. Bazen gereksiz zorlamaları anlamsız hücum faulleri dışında hücum tarafında standart üzeri bir uzun. Ancak savunmada bahsettiğimiz sıkıntıları fazlasıyla zorluyor takımımızı. Özellikle ön alan savunmasının çok iyi olmadığını düşündüğümüzde arkadaki adamın biraz delik kapayıcı olması gerekiyor ki bu konuda da Zoric çok yetersiz. Üstelik aşırı kolay faul alarak oyunda kalma süresini kısaltıyor. O takımdayken savunmamız bir kademe daha aşağı düşüyor maalesef. Bjelica ise son bir kaç sene öncesine kadar hep 3 numara  oynadı. Boyu nedeniyle 4 numara pozisyonunda hatta bazen 5 numara da oynuyor ama bu pozisyonlar aslında onun gerçek pozisyonu değil. Buralar için oldukça ince ve güçsüz. Sırtını dayayan bir uzuna karşı hiç direnemiyor, box out edemiyor, ribaundları topluyor ama o yanında diğer uzunları iten başka bir uzun olduğunda olabiliyor ancak. Bu tarz savunma zaafiyetlerine rağmen bir guard gibi saha görüşü olması, mesafe tanımadan yüksek yüzdeyle şut sokması ve yüksek fundamental'i ile hücumda inanılmaz bir silah. Takımın Emir'den sonraki en iyi pasörü. Vidmar'a gelince belki de takımda önceliği sayı atmak olmayan, geriye kalan tüm pis işleri yapmayı seven tek adam. Evet sınırlı yetenekleri olabilir, ama doğru kullanılırsa neler yapabildiğini de bugüne kadar defalarca kez gösterdi bizlere. Ona aşağıdan pas vermeyeceksiniz, topla oynamasına izin vermeyeceksiniz, bunları yapmazsanız takımın en önemli oyuncularından biri haline bile gelebilir.
Obradovic bunların hepsinin farkında, o yüzden bu sene takımı savunma üzerine değil hücum üzerin kurdu. Hiçbir maçta kötü savunma yaptık demiyor dikkatli izlerseniz, hep hücumdan bahsediyor. Bu takımına savunma yaptırmak istemiyor değil, bunun için çok çalışıyor ama çok gerçekçi ve biliyor ki bu takımın asıl gücü hücum. Biz attığımız zaman varız, atamazsak , şutları sokamazsak galip gelmemiz gerçekten zor. Seneye veya bu senenin ilerleyen zamanlarında savunmamız mutlaka iyileşecek ama geçiş dönemini savunma ile değil yetenekli çok oyuncuya sahip olması nedeniyle atarak geçmeyi planladı ki bu plan da gayet iyi tuttu.
Sizlere Nanterre analizi hazırlamadım, pek bir önemi yok çünkü, ne yenmemizin ne yenilmemizin. Zaten hem işin istatistik tarafında hem de oynanan basketbola baktığımızda Nanterre'in bizi yenmesi içerde dışarda mümkün değil. Önemli olan biz bu maçı almak istiyor muyuz istemiyor muyuz?

Top 16 öncesinde grup ve rakip değerlendirmelerinde buluşmak üzere.

Monday 9 December 2013

Galatasaray Liv Hospital Maçı Analizi

Zor maçlar serisi bu akşam deplasmanda karşılaşacağımız GS maçı ile devam ediyor. Cuma akşamı CSKA deplasmanından bu sezon ki en olgun basketbolunu oynayarak dönen takımımız için oldukça zorlu bir maç bizi bekliyor.
Tüm sezon boyunca oldukça fazla sakatlık problemi yaşamış olmasına rağmen yine de oldukça derin bir kadrosu rakibimizin. Yabancı sınırlaması olan BBL'de oldukça büyük önem taşıyan Türk oyuncu rotasyonunda 1 ve 2 numaraları pozisyonlarda oldukça fazla alternatifleri var. Ender senelerdir üst seviye organizasyonlarda görev alan, ancak istikrar sağlayamayan bir point guard. İkili oyunlarda yanındaki uzunları çok iyi besleyebilen, gerektiğinde kendi de bitirebilen, şutuna da güvenen bir oyuncu. Ancak dediğim gibi senelerdir istikrar sağlayamadı. Bir maç çok iyi bir maç çok kötü olabiliyor. Şutunu tutturamasa bile atmaya devam edebiliyor. Ergin Ataman onun o günkü performansına göre kullanıyor. Bazı maçlar 20 dakikanın üzerinde süre alırken bazı maçlarda 5 dakika sahada kalabiliyor. Engin sanırım hala tam iyileşmedi ve süre almayacaktır ancak oynarsa bizim maçları çok sever ve sahada olduğu sürece normal performansının üzerine çıkacaktır. Sinan Güler bence Ergin Ataman'ın gözünde olması gereken yere gelemedi henüz. Ben onun çok daha fazla süre alıp takımın önemli bir parçası olacağını düşünmüştüm ilk transfer olduğunda. Genelde oyuncularından yüksek performans alan Ergin Ataman'ın Sinan'dan tam olarak faydalanamadığını düşünüyorum. Oyunun iki tarafından çok iyi oynayan, sürpriz ribaundlar alıp, herkesin üzerinden turnike atabilen, atletik yetenekleri çok fazla bir oyuncu. Göksenin de takımın savunma tarafında önemli kozlarından gözükmekle beraber skor üretimine de katkı sağlayabiliyor. Mücadele gücü ve hırsı çok yüksek bir oyuncu. Boş kalırsa ceza şutlarını da sokacaktır. Cenk Akyol da istikrar sorunu yaşayan bir oyuncu. Eğer şutunu tutturursa önünde durmak zor olabilir, yine de şunu söylemek lazım hiçbir zaman hakkında düşünülen performansları sahaya yansıtamadı. Yine de Türk oyuncu opsiyonu için iyi bir seçenek. Son olarak Furkan Aldemir bazı şeyleri çok iyi yapıp bazi şeyleri hiç yapamayan bir uzun. İyi yaptığı şeyleri o kadar iyi yapıyor ki eksik yanlarını görmeye fırsatınız olmuyor. Hızlı ayakları sayesinde pick&roll arkasına çok hızlı potaya devrilip doğru zamanında pası alırsa çok yüksek yüzdeyle bitiriyor. İnanılmaz zamanlaması ve yer tutuş kabiliyeti sayesinde iki pota altında da tam bir ribaund uzmanı. Birinin onu box out ile mutlaka potadan uzaklaştırması gerekiyor. Bunların yanında ne orta mesafe şutu, ne sırtı dönük oyunu bir türlü geliştiremedi. Yine de takımımda görmek isteyeceğim Türk uzunlardan biri. GS için de şu an ellerindeki tek uzun Türk oyuncu. Onu faul problemine sokarsak kısa yabancı kullanma konusunda problemleri daha da artacaktır.
Yabancı oyuncularına baktığımızda önümüze ilk önce Arroyo geliyor. Takımın en önemli silahı. Hem kendi oyunu hem takımı oynatması açısından GS düzeninin bir numaralı opsiyonu. Takımı için ne gerekiyorsa onu yapıyor, o an kim atıyorsa onu pozisyona sokuyor, rakibin zayıf noktası neresi ise oraya yükleniyor, kendini oyun içinde iyi saklıyor ve gerektiği zaman devreye girip skor üretiyor. Zekasıyla yeteniğiyle gerçekten çok büyük bir oyuncu. Hiç mi olumsuz yanı yok derseniz eğer , savunma tarafında göstermelik oynadığını söyleyebilirim. Savunma yapıyor gibi gözükmekle beraber aslında savunmada hiçbir şey yapmıyor. Hücum tarafında da eğer savunmacısı tarafından çok sinirlendirilirse gereksiz şutlar zorlamalar yapabiliyor. Malik Hairston&Henry Domercant ikilisinden hangisini kadroya alacak EA bilmiyorum ama benim için ikisi de büyük tehdit durumunda değil. Domercant %22.7 ile üçlük %44.4 ile iki sayılık atıyor, ve eski zamanlarından çok uzakta. Hairston ise daha takıma tam adapte olamadı ve bana göre zaten kadro dışı kalacak. Uzun oyuncu rotasyonunda ise Macvan, Erceg ve Bonsu'yu görüyoruz. Türk uzun sıkıntısı ile üçünü de kadroya alacaktır. Macvan hırsı ve seyirci gazı ile gayet faydalı olabilen bir oyuncu, dış şutu olan, potaya yakın oynayabilen, fiziği sayesinde yer kaplayan bir 4 numara. BBL de7.7 ile takımın ribaund lideri (gerçi sadece 3 maç oynadı). Erceg fiziksel mücadeleyi sevmeyen 4 numara oynasa da 3 numara gibi oynamayı seven bir uzun. Bu sene tam anlamıyla formunu bir türlü bulamadı. Bonsu ise takımın savunma sertliğini sağlamasında ribaund üstünlüğü kurmasında en önemli silah. Geldiğinden beri sanki çok uzun zamandır takımdaymış gibi hemen faydalı olmayı başladı ki şu anda EL de ribaund krallığı sıralamasında lider durumda.
Set oyununda çok da fazla silahı yok GS'ın. Ancak sert savunmaları ve ribaund üstünlükleri ile hem ikinci şans sayılarından hem de fast break lerden sayı bulabiliyorlar. Set oyununda genelde ikili oyunlar üzerinden oynamayı düşünüyorlar , Ender ve Arroyo'nun organizasyonunda bu sayıları bulabiliyorlar. Topu hızlı döndürüp boş şutlar arıyorlar. Ancak Jamont Gordon sakatlandıktan sonra potaya gitme konusunda sıkıntıları var, bunu bir tek Sinan yapabiliyor onun da aldığı dakikalar ortada.  Sayı dağılımı takım içinde dengeli gözüküyor öne çıkan bir skorerleri yok. BBL istatistiklerine bakarsak:
  GS FB
Attığı Sayı 78,8 85
Yediği Sayı 74,1 74,6
Toplam Ribaund 31,3 32,3
Hücum Ribaundu 9,8 9,1
Savunma Ribaundu 21,5 23,1
Asist 16,6 20,5
Top Çalma 5,5 8
Top Kaybı 11 11,3
Blok 1,6 3,6
Birbirine çok yakın rakamlar görüyoruz. Bana göre maçın kilit bir kaç noktası var.
1) Ribaundlar: Özellikle savunma ribaundu alamayan takım maçı kaybetmeye yakın olan takım olacaktır. Hem ikinci şans sayılarını yeme problemi, hem de fast break atamama sorunu doğuracaktık.
2) Yerli uzun sıkıntısı: İki takımın da yerli uzunu az ya da yok. GS da bir tek Furkan, FB de ise arada sırada kullanılabilen Emir. Bu da kısa yabancı rotasyonunda sıkıntı yaratacaktır. Özellikle FB de Bo ile Bojan'ın aynı anda sahada olduğu dakikalar oldukça az olacaktır.
3) Obradovic'in kadro dışında bırakacağı yabancı oyuncu: Vidmar veya Zoric'ten birini kadroya almayacağını , bu ismin de Zoric olacağını düşünüyorum. Her halukarda İlkan ve Oğuz'un kadroda olmadığı zamanlarda bu konu büyük problem yaratıyor. İzzet'ten umduğunu bulamayan Obradovic Emir'i arada sırada hiç hoşlanmasa da 4 numara oynatmaktan başka çare bulamıyor. Belki Metecan bu pozisyonda dakika bulabilir. Yine de ne olursa olsun uzun oyuncu konusu özellikle FB tarafında maçın galibinin belirleyicisi olacaktır.
4) Savunma sertliği&Şut yüzdeleri: GS savunmasının özellikle kendi sahasında bize göre daha sert olduğunu söyleyebiliriz. Bu sert savunma karşısında şutörlerimizin performansı maçın gidişatını belirleyecektir. Genel şut yüzdemiz ile oynarsak onların direncini daha rahat kırabiliriz. Özellikle giren şutlarımızın ardından bizim savunmamızın da daha iştahlı olduğunun altını çizmek istiyorum.
Tüm bunların önünde belirleyici olacağını düşündüğüm konulardan biri de GS seyircisi. Son bir kaç senedir oldukça ateşli bir seyirci önünde oynuyorlar özellikle böyle büyük maçlarda. Bu maçta da bütün biletler tükenmiş, tribünlerin oldukça saldırgan olması kuvvetle muhtemel. Eğer onlara pozitif etkisi olan bu seyirci bizim düzen dışına çıkmamıza ve zorlama şutlar atmamıza neden olursa ibre onlara doğru kayabilir. Bizim de tüm oyun boyunca sakin kalıp, Bogdanovic'in sırtı dönük oyunlarını bol bol kullanıp, mümkün olduğu kadar potayı zorlayarak oynamamız gerektiğini düşünüyorum.

Herkese iyi seyirler

CSKA Moscow-Fenerbahce Ulker.. 74-78 Obradovic, Messina'yı yine yendi.

Aynı sezon içinde , hem kendi sahamızda hem de deplasmanda CSKA'yı yenebiliyorsak eğer bazı şeyleri boş yere konuşuyoruz demektir. Evet savunmamız oturmadı, Zoric yeterli bir beş numara değil, 1 numara için belki destek isteyenler haklı sebepler bulabilir. Bütün bunları bir kenara bırakmak lazım. Normal sezonun bitmesine iki hafta kala takımımız büyük bir sürpriz olmazsa grubu lider biterecek. Öncelikle bu başarı için başta coach Obradovic'i arkasından tüm takımı canı gönülden kutlamak lazım.
Maç geneli aslında tam da benim beklediğim gibi geçti. Düşük tempo, pota altında sertleşen ancak dışardan şutlara izin veren CSKA savunması, şut performansı düşük CSKA hücumu. Hatta normalin dışına çıkmasını beklediğim ancak 9-2 üçlükleri sayesinde bizi çok da rahatsız etmeyen Teodosic'in ekstra katkısı bile maç öncesinde olabileceğini umduğum şeylerden biriydi.
Maça çok iyi başladık, onların şutları girmezken biz hem Bojan hem Emir hem de Bo ile üçlükleri soktuk. Maça ilk defa ilk beş başlayan Kleiza da daha  motive şeklinde maça başlaması, pota altı savunmasına aynı şekilde onlar gibi bizim de önem vermemiz skoru bir anda12-4 e getirdi. Arka arkaya basketler bulsalar da 17-9 ile farkı ikinci defa 8 sayıya  çektik. Ancak bu dakikadan sonra hücum da Bojan üzerindeki baskının artması , pota altının iyice sertleşmesi ile sayı bulmakta sıkıntı çekmeye başladık. CSKA tarafında da Hines ve Teodosic oyuna girip hücumu biraz daha hareketli hale getirince skor CSKA lehine döndü. Bu arada normalde maça Vidmar ile başlamasına rağmen ilk oyuncu değişikliğini hep Vidmar ile ortalama 5.dakika seviyelerinde yapan Obradovic ilk çeyreğin sonuna kadar Vidmar'ı çıkarmadı.
İkinci çeyrekte Bojan hariç 4 oyuncunun değişmesi zaten tıkanan hücum ritmini iyice düşürdü. Bjelica'nın devreye girmesi, Kenan'ın üçlüğünün arkasına Bjelica'nın da üçlüğü sokması yine oyunun dengesini lehimize çevirdi. Tek problem olarak Sonny Weems ve Pargo'nun zor şutları sokmaları oldu. Ancak bir kez daha gördük ki şutlarımızı soktuğumuz zaman takımın savunma direncide artıyor. Çeyreğin geri kalan kısmı karşılıklı basketlerle geçti. Takım olarak hem savunmada hem hücumda gayet iyi bir görüntü sergiledik. Özellikle üçlüklerde gayet yüksek yüzdeyle atmamız ve pota altında harika asistlerle kolay sayılar üretmemiz  sayesinde devreye 41-35 önde girdik.
İkinci yarıya Teodosic ve Hines'ın basketleriyle başlayıp bizi de kötü şutlara zorlayınca fark azalmaya başladı. Savunmaları o kadar sertleşti ki bırakın potaya gitmeyi şut bile atamaz olduk. Tv molasına 46-45 geride ve oyunun momentumunu CSKA'ya vermiş olarak girdik. Sadece 4 sayı bulduk ve bunun ikisi Bojan ile çizgiden, diğeri ise Vidmar'ın hücum ribaundu ile pota altından tamamlaması sayesinde geldi. Moladan da top kaybıyla dönüp Pargo&Weems ikilisinin basketlerini engelleyemeyince maçın kontrolü tamamen kaydebeder gibi olduk. Bojan'ın aldığı fauller ile çizgiden bulduğu sayılar olmasa maç kopup gidebilirdi. 6 dakikada 18 sayı buldular 3.çeyrekte, biz de kontrolsüz ve düzensiz hücum edince ekmeklerine yağ sürdük. Yine de fark en fazla 7 sayıya çıktı. İlk şutumuzu 2.30 kala bulduk. Çeyreğin bitmesine 2 dakika kala Teodosic kenara gelince bir anda işler değişti. Skor 56-49 CSKA lehine idi ve son 1.30 dakikayı harika oynayıp Bjelica'nın arka arkaya 5 sayısı ve Kenan'ın çizgiden 2-2 atmasıyla maçı 56-56 ya getirdik . Çeyreğin bitmesine 4.7 saniye kala topu oyuna sokan CSKA Micov'un yarı sahanın gerisinden attığı inanılmaz üçlük ile skor 59-56 oldu. Bir de hemen 4. çeyreğin başında Jackson'un üçlüğü gelince fark 6 sayıya çıktı. Yine de pes etmedik bu sefer ve dağılmadık, Teodosic'in skorer kimliğini bürünmesine ve eline gelen her topu sokmasına rağmen oyundan hiç düşmedik. Son 5 dakikaya Kleiza'nın üçlüğü ile 67-66 geride girdik. Bu dakikadan itibaren takımın en kötü yüzdeyle üçlük atan iki oyuncusu Teodosic ve Weems'in sezon performanslarına dönüp çember dövmeye başlamasıyla maç tamamen dengeye geldi. 3.22 kala 69-69 beraber girildi. Bojan'ın iki serbest atışının ardından Kleiza bir üçlük daha sokunca bir anda 5 sayı öne fırladık. Maçın son bölümünde de savunmada inanılmaz sertleşip onlara hiç kolay basket şansı vermedik. Özellikle Vidmar her deliği kapatarak çok faydalı olmasına rağmen, 1.31 kala 2 serbest atış kaçırınca faul haklarının da dolmasıyla sürekli Vidmar'a faul yapma ihtimallerine karşı  Obradovic çok doğru bir kararla Zoric ile değiştirdi. Hines'ın basket faulü ile skor 74-73 e gelmiş ve hücum sırası onlarda olmasına rağmen Teodosic yine saçma sapan bir üçlük atınca rahat bir nefes aldık. Zoric'in basketinin ardından yine sert savunmamız karşısında Teodosic yine sallayınca iyice rahatladık ve maçı 78-74 kazandık.
Deplasmanda oynuyoruz, CSKA ile oynuyoruz, ve çok sıkıntılı çok stresli geçen maç sonunu biz daha iyi oynuyoruz. Bugünleri görmüş olmaktan dolayı çok mutluyum.
Taşların yerlerine daha da oturduğu bir takım izledik dün akşam. Vidmar savunma sertliğini sağladı, Bojan skor katkısının yanında ribaundları ve bloklarıyla görevini yerine getirdi, Emir her zamanki gibi takımın organizasyonunu yapıp harika asistleriyle arkadaşlarını besledi, Bjelica gerekli yerlerde sorumluluk alarak tıkanan hücumları açtı, Kenan bulduğu dakikalarda hiç şut kaçırmadan, 2 ribaund 1 asist 1 top çalmayla 7 sayı üreterek ne kadar faydalı olduğunu gösterdi, Bo McCalebb her zamanki enerjisiyle ve son zamanlarda sokmaya başladığı üçlükleriyle takımın ne kadar önemli bir parçası olduğunu bir kez daha ispatladı. Ve son olarak Kleiza bence bu maçın kahramanı oldu. Haftalardır formsuz görüntüsü, vurdumduymaz vücut dili ile takımın gerisinde kalan Kleiza bu maçta çok kritik anlarda ürettiği sayılar ve aldığı ribaundlar ile gidebilecek bir maçı lehimize çevirdi.
Şunu da belirtmek istiyorum. Takımımızda savunması ile öne çıkan oyuncuların saymaya kalksak çok fazla bir isim çıkmaz ortaya. Ömer, Bo, Vidmar der, orada kalırız. Ancak şu bir gerçek ki, iyi savunma iyi savunma yapan oyuncularla yapılmıyor, iyi savunma iyi takım oyunu ile yapılıyor. Takım olarak savunma iştahınız ne kadar yüksek olursa bireysel olarak savunma performansları da o kadar yukarı çıkıyor. Ve şu bir gerçek ki, savunma hücum diye takımı iki farklı anlayışta bölmek çok doğru değil. Savunmanız iyiyse hücumunuz da iyi, hücumunuz iyiyse savunmanız da iyi oluyor. Bunlar birbirini tetikleyen şeyler. En önemlisi de motivasyon. Motivasyon yükseldiğinde sonuçlar ona göre etkileniyor.
CSKA yine kendi basketbolunu oynadı aslında. Maç öncesi analizinde söylediğim gibi üçlük yüzdemizin yüksek iki sayılık atış yüzdemizin düşük olduğu bir maç yaşadık. Ama o üçlükler öyle anlarda geldi ki , hem onların direncini kırdık hem de bizim inancımız yükseldi. Ribaundlarda başabaş kalıp savunma konsantrasyonunu yüksek tuttuğumuz zaman her rakibe karşı favori olacağımızı düşünüyorum.
Bu maçla ilgili negatif olarak düşüneceğimiz tek konu dakika dağılımı olabilir. Emir'in 37, Bojan'ın 31 dakika sahada kalması, sadece 9 oyuncunun rotasyona girmesi takımın yorulması açısından önemliydi. Pazartesi günü GS deplasmanını da düşününce takımın yorgunluğu önemli bir problem olabilir.
Screen Shot 2013-12-07 at 4 55 25 PM


Thursday 5 December 2013

CSKA Analizi 2


Bu hafta Cuma günü, normal sezonun sonlarına doğru gelirken hesapların yapılmaya başladığı bir haftada grubun ve EL’in en az sayı yiyen ekiplerinden birine karşı oynayacağız. Öncelikle geçen hafta özellikle ilk çeyrekte 35 sayı yiyerek dağıldığımız bir maçın arkasından bu maçın pskilojik önemi çok büyük. Bugüne kadar aslında çok iyi hücum ederek kapattığımız savunma zafiyetimiz Barcelona maçında iyice ayyuka çıktı. Daha önce oynadığımız bir çok maçta, (Tofaş maçında ikinci yarıda Denmon, Banvit maçında ise Rowland liderliğinde tüm takım, bunun dışında) aslında çok da iyi savunma yapmasak ta rakiplerimizin çok kötü hücum edip, çok düşük yüzdeyle şut kullanıyor olması nedeniyle savunmamızın yetersizliği çok göze çarpmıyordu. Barcelona maçında ise özellikle ilk çeyrekte tüm sezon %30 ile üçlük atan Barcelona’nın inanılmaz bir yüzdeyle 4-4 atarak tüm dengeleri bozması ve zaten kırılgan savunmamızın iyice çökmesine neden olması sonucu tüm maç boyunca kapatamayacağımız bir fark yemiştik. İkinci çeyrekte ise 5-1 sokarak kötü hücum etmişler ve farkı 12 sayılara çekmiştik. Aslında bu bizim savunmamızı rakibin girmeyen şutları üzerine kurduğumuz gerçeğini ortaya çıkardı.
Picture1
Karşımızda yine benzer istatistiklerle çıkan bir rakip var. CSKA’da hücumu ile değil savunması ile maç kazanan bir takım. Maç başına yedikleri 67.3 sayı ile EL’in en az sayı yiyen 2.takımı. Kendi liglerinde ise bu rakamı iyice aşağı çekip sadece 59.5 sayı yiyorlar. CSKA’nın bu kadar az sayı yemesinin nedenlerini düşününce aklıma ilk gelen şeylerden biri rakiplerine kötü yüzdeyle şut attırmış olmaları geldi. Ancak istatistiklere bakınca EL’de 7 maç sonunda, %36,8 ile üçlük atmış rakipleri. Bir de bu rakamı Nanterre (%20), Fenerbahçe(%27.8) maçlarını çıkararak hesaplarsak iyice şaşırtıcı bir rakam çıkıyor: %42.8 . İki sayılık atışlarda bu rakam %45,9 olarak gerçekleşmiş. Bu da savunma güçlerinin potaya yaklaştıkça daha arttığını gösteriyor. Rakiplerine yaptırdıkları top kayıplarına baktığımızda da öyle inanılmaz bir rakama rastlamıyoruz. Partizan maçı hariç(bu maçta rakibe 23 top kaybı yaptırıp 42 sayı fark atmışlardı) bu rakam 13,1 olmuş ki kendileri de 12,6 top kaybı rakamına ulaşmışlar. Yani buradan da tam olarak bir sonuç çıkaramıyorum. Rakiplerine inanılmaz bir ribaunt üstünlüğü de kurmuyorlar. Bir konu da  düşük tempoları . Öyle bir tempo ile oynuyorlar ki bazen sıkıntıdan maçı kapatmak geliyor insanın içinden. Bu nedenle seyircileri de çok doldurmuyor salonu ve gelenler de tiyatro izler gibi maç izliyorlar. Ancak bu sayede oyunun kontrolünü genelde ellerinde tutuyorlar. Ancak asıl anahtar nokta bana göre şu: EL de oynadıkları bütün rakipleri ,  (FBU hariç) diğer  maçlarında yakaladıkları üçlük yüzdesinden daha yüksek yüzdeyle CSKA’ya  üçlük atarlarken , bu oran iki sayılık atışlarda normal yüzdelerinden çok daha aşağıda gerçekleşiyor (yine FBU hariç). Bir örnek vermek gerekirse Partizan %36 ile üçlük atarken CSKA’ya karşı %40 ile üçlük atmış, %44,3 ile iki sayılık atarken CSKA’ya karşı %36,4 ile iki sayılık atış yüzdesi tutturmuş. Nanterre ise iki sayılık atışlarda normalde %46,1 ile atarken, CSKA’ya %40,85 ile atmış. Barcelona bile normalde %57 ile ile iki sayılık atış yüzdesi tutturmuşken CSKA’ya %48,8 ile atmışlar.
Screen Shot 2013-12-04 at 11.38.00 AM
Biraz da hücumuna bakarsak, takımda bir çok yıldız olmasına ve genelde skorun dengeli dağılıyor olmasına rağmen en öne çıkan oyuncuları Micov. Çok dengeli ve yönlü bir oyuncu Micov, hücum ribaundu kovalayıp tamamlaması haricinde,  yaptığı cut lar sonrasında potaya yakın asistler alabiliyor, bu pasları sadece kısalardan değil uzunlardan da alabiliyor. Dışardan şut seçimlerini çok doğru yaptığı için yüksek yüzdeyle de atıyor. %50 ile üçlük, %57,6 ile iki sayılık atıyor. Bireysel anlamda istatistikleri ve katkısıyla öne çıkan tek oyuncu. Aslında takımın isim olarak en önemli iki oyuncusu Kristic ve Teodosic bu sene oldukça kötü bir sene geçiriyorlar. Hem dakikaları hem istatistikleri kariyerleri ile hiç örtüşmüyor. Kristic , Kaun’un arkasında kalmış durumda, ortalama 12 dk civarında süre alıyor ve bunu hiç de iyi değerlendiremiyor. Benim şahsi olarak avrupanın en iyi en komple uzunu olarak gördüğüm bir oyuncu olmasına rağmen bu sene yaşadığı sakatlığın da etkisiyle henüz katkı sağlayacak duruma gelemedi. Teodosic de çıkan transfer dedikodularının da etkisiyle beklentilerin oldukça altında. Takımın en çok top kaybı yapan (3) ve  en kötü yüzdeyle üçlük atan ikinci (%22.6) oyuncusu. Hala takıma asistleri ile katkı veriyor ancak skor tarafında kendi potansiyelinin çok altında . Tüm sezon boyunca sadece 2 kere faul çizgisine gelmiş olması, ve kullandığı 31 üç sayılık atış denemesine rağmen yayın içinden 18 deneme yapmış olması, oyunu çok fazla zorlamadığı olarak yorumlanabilir. Bu iki oyuncu da büyük tehdit olarak gözükmüyor şu anki durumları ile ancak, bugüne kadar bir çok kötü durumdaki oyuncuyu yıldız yapabilen bir savunmamız olduğu için bizim maçta patlama yaparlarsa çok da şaşırmamak lazım J
Screen Shot 2013-12-04 at 11.39.08 AM
Khryapa, Hines ve Kaun üçlüsünün savunma ribaundu sıkıntısını fazlasıyla hissettiğimiz şu günlerde pota altında bize problem çıkarabileceklerini düşünmek de çok da sürpriz olmaz. İlk maçta tam 7 hücum ribaundu yaparak tüm FB’lileri çileden çıkaran Hines yine aynı tarz bir problem yaratabilir. Ayrıca pas yeteneği ile bir guard kadar üst düzey bir oyuncu olan Khryapa ve pota altında oldukça hareketli ayakları ile Kaun da skor üretimine katkıda bulanabilirler.
Genel olarak baktığımızda, zaten pota altı sayı üretimimizin çok fazla olmadığını da düşünürsek, eğer dışardan yüksek yüzdeyle atışlarımızı sokup, çok fazla hücum ribaundu vermeden, tempoyu da arada yükselterek oynayabilirsek maçı kazanabiliriz.
Gerçi hesap kitap işlerinin ve sıralama hesaplarının yapılmaya başladığı gruplar da bu maçın kaybedilmesi çok da kötü bir şey olmayabilir. Bunun bir tercih olmadığı durumda da normal şartlarda CSKA’nın,  şutlarımızın girmemesi durumunda bizi mağlup etmesi maçın beklenen sonucu olacaktır.